Sevda genç, ahlaklı ve vatansever bir insandı. Onun için
önce Allah, sonra vatandı. İki yaşında Oğuz adlı küçük bir oğlu vardı. Kara
saçları örttüğü kısa eşarbının altından hep sallanırdı. Kitap okumayı severdi.
Vakti oldukça da oğluna okumaktan çekinmezdi. O gün çarşıya gitmişti. Çünkü
oğlu Oğuz’a mama alması gerekiyordu. Çok varlıklı bir aile değillerdi. Eşini
bir yıl önce kaybettiği için terzilik mesleğiyle ekmek parasını kazanıyordu. Dükkânı
küçük bir yerdi. Bahçesindeki sardunyaların sulanmasını katiyen aksatmazdı.
Mamayı alıp sırada beklerken kapının önündeki iki kişinin
konuşmalarına kulak misafiri oldu.
— Ne zaman yapacağız?
— Dedim ya! Bugün merkezde olacak.
— Nereye koyacağız ki?
— Öff! Bir kutunun altına koyarız. Hallederiz.
— Bence bir…
— Sessiz ol!
Sevda bir şeyler döndüğünü hissetti. Ama ön yargılı davranmak istemiyordu. Dinlemeye devam etti.
— Bombayı koyacağız, patladıktan sonra İstanbul’a gideceğiz. İlgi burada kalacak. Kimse anlamayacak. İşte sonra suikast, ele geçirme, bitiriş. Merak etme kolay olacak. Şimdi hallettiysek gidelim.
Sevda
bu sözleri duyduktan sonra alışverişi unuttu. Bugün şehrin merkezinde bir bomba
patlayacaktı. Adamlar yürümeye başladığında Sevda hemen arkalarına takıldı. Hemen
yetkililere haber vermeliydi ama adamların peşini bırakamazdı. Adamlar çarşıdan
çıkıp şehrin merkezine yürüyorlardı. Evinin yanından hızla geçti. Mavi küçük ev,
aynı bir şirinin evi gibiydi. Yolda Oğuz ile birlikte çöp atan ablası Nesibe’yi
fark etti. Onlara haber vermek istedi ama adamlar bir anda sağa döndükleri için
bu fikirden vazgeçti. Şehirdeki kullanılmayan eski ambarın içine girmişlerdi.
Sevda yavaşça içeriye baktı. Koltukta bir kişi oturuyordu.
— Hallettiniz mi işi?
— Evet efendim!
— İyi. Patladıktan sonra kamyona bineceğiz. Anlaşıldı mı?
İkisi birden “Evet efendim!” diye bağırdı. Sevda
olanları dikkatle dinliyordu. Yine aynı sözleri duyunca hızlıca eve döndü.
Ablası Nesibe’ye olanları anlattı. Ancak çok endişeliydi. Nesibe ise çok
soğukkanlı bir insandı. Sevda’nın aksine sarışın, yeşil gözlüydü. Sabırla onu
dinledi. Ama Sevda çok telaşlı bir şekilde anlattığı için arada bir onu
sakinleştirmesi gerekiyordu. Birlikte bir plan yaptılar. Önce ambarın adını
öğrenmeleri gerekiyordu. Sonra polise gidip olanları anlatacaklardı. Hava o gün
karlı olduğu için işleri hiç de kolay olmayacaktı.
Minik
Oğuz da annesi gibi çok heyecanlıydı. Birlikte ambara doğru yol aldılar.
İçeriden Sevda’nın daha önce gördüğü biri çıktı. İçeridekine sessizce “Koydum.”
demesiyle Sevda’nın Oğuz’u Nesibe’ye emanet edip merkeze doğru koşması bir oldu.
Ablasına,
—
Haber sal, çabuk, diye bağırdı.
Sevda
merkeze vardığında adamların dediği gibi bir kutu ve içinde bir bomba vardı. Saatli
bomba bir dakikaya ayarlanmıştı. Kablolarını koparamayınca ona bağlı bir makine
gördü. Hızlıca onu ittirmeye koyuldu. Makine yavaşça hareket ediyordu fakat sadece
yirmi saniye kalmıştı. Sevda tam bombayı koparmıştı ki ortaya silahlı biri
çıktı. Sevda içinden kelime-i şehadet getirip “Hoş geldin şehadet!” diye
haykırdı.
Merkezden
silah sesleri duyuldu. Ablası Nesibe bir an durakladı. Gözyaşlarıyla geri
döndü. Tüm Tekirdağ “Sevda!” sesleriyle çınladı. Sevda yerde sırtüstü
yatıyordu. Karnından vurulmuştu ve ne yazık ki onu kurtaramamışlardı. Oğuz hem yetim
hem öksüz kalmıştı. Ama Sevda’nın yüzünde bir gülümseme vardı. Görevini yerine
getirmişti...
Bilge Nur KESKİN
İsmetpaşa Ortaokulu
5. Sınıf Öğrencisi