24 Kasım 2023 Cuma

İNSAN VE ZAMAN


İnsan, aklı ve düşünme yeteneği olan dünya üzerindeki en gelişmiş canlıdır aslında. Peki ya zaman? Zaman ise bir işin bir durum içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre kısaca vakit demektir. İnsan ve zaman aynı küme içerisinde bulunan iki kavramdır bence ve pek de ehemmiyetli bir kümedir bu. Aslında insan ve zaman arasındaki ilişki karmaşık ve çok yönlüdür. İnsanlar zamanı algılar zamanın farkında olur ve yapacağı işleri zamana göre tasarlarlar.

İnsanların yaşam süreleri sınırlı olduğundan zamanı ölçerler ve zamanı planlama, geçmişi hatırlama, anı yaşama ve geleceği hayal etme gibi faaliyetlerde kullanırlar. Çoğu insan zamanını sadece öldürmek yani zamanını sadece geçirmek için kullanır. Özellikte günümüzde teknolojinin de hızla gelişmesiyle birlikte zamanın nasıl geçirileceği hususunda birçok seçenek bulunmaktadır. Ancak bu seçenekler arasında doğru tercihleri yapmak oldukça önemlidir. Zamanı boşa harcamak gelecekte pişman duyacağımız anlara mal olabilir.

Örneğin benim düşünceme göre son dönemlerde hele ki biz gençler için anı yaşamak diye bir şey kalmadı. Misalen bir şahsın doğum günü partisi ve o doğum gününde pastanın kesilmesinden doğum gününün bitişine kadar fotoğraf çekmek için kameralar, telefonlar, fotoğraf makineleri insanlarının elinden düşmüyor. Hâlbuki herkes elinden telefonunu bıraksa o günün, o anın tadını çıkarabilecek. Yani anı yaşamak daha çok teknolojinin olmadığı zamanlarda varmış.

Zamanın önemini anlamak için, onun kıymetini bilmek gerekir. Her gün yalnızca 24 saat kullanma imkânına sahibiz ve bu süre dikkatli bir şekilde planlanmalıdır.

Aynı zamanda, zamanı sevdiklerimizle ve hobilerimizle geçirmek de çok önemlidir. Zamanı sevdiklerimizle paylaşmak ilişkilerimizi güçlendirir ve anılarımızı değerli kılar. Hobiler ve tutkular ise bize keyif verir, stresi azaltır ve yaratıcılığımızı besler. Yani zamanı sadece geçirmek yerine farklı aktiviteler yaparak zamanımızı daha iyi ve değerli kılarız. Zamanı sadece geçirmek için boş boş eylemlerde bulunan insanlarsa zamanı en çok israf eden insanlardır. Hatta Charles Darwin bunun ile ilgili “Bir saatini bile boşa harcamaya cesaret eden insan, yaşamın değerini henüz keşfetmemiş demektir.” demiştir.

Özetle zaman aslında hayatımızın en değerli varlığıdır. Onunla doğru bir şekilde ilişki kurabilmek ve kullanabilmek, bize daha mutlu, daha rahatlamış ve daha başarılı bir yaşam sunacaktır. Zamanı boşa harcamak yerine kişisel gelişime, aktivitelere, hobilere, değerli anlara ve ilişkilere odaklanarak zamanımızı daha verimli bir şekilde kullanmalıyız. Unutmayalım ki vakit nakittir.


Ferit Eymen ARDIÇ

8/D

     


     

  


22 Kasım 2023 Çarşamba

ÖĞRETMEN

İnsanlar, sosyal varlıklardır. Yaşamaları için para kazanmalı, para kazanmaları için ise iş sahibi olmalılardır. İş sahibi olabilmesi için ise insanların sosyal ilişkiler kurabilmesi, sorumluluk sahibi, nitelikli vb. Özellikler lazımdır. Peki bunları kimden öğrenecekler

Öğretmen, insanı eğiten, sorumluluk sahibi yapan, hayata hazırlayan kişilerdir. Maalesef ülkemizde öğretmelerin değeri bilinmiyor. Öğretmenlere darp, hakaret, saygısızlık gibi birçok şey yapılmaktadır. Bu olaylar maalesef ülkemizde son zamanlarda fazla şekilde artmaktadır. Oysaki öğretmenlerimiz elmastan daha değerlidir.

Öğretmelerimiz üzerine birçok sözümüz vardır. Örneğin Mustafa Kemal Atatürk “Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.” demiştir. Nikos Kazancakis “İyi bir öğretmen, şundan daha iyi bir armağan istemez: Kendinden üstün öğrencisi olması.” demiştir. Victor Huga ise “Bence, ne yapılsa da iki insanın hakkı ödenmez. Bunlar, öğretmen ve annedir.” demiştir. Buna benzer birçok söz vardır.

Özetlemek gerekirse birçok ünlü kişi öğretmenlerin değerini bilmektedir. Peki bizim ne farkımız var ki öğretmenlerin değerini bilmeyelim?

Çınar ALBAYRAK

8/C


SAYGI

Saygı kelimesinin anlamı sözlükte “bizden büyüklere incelik gösterme ve çekinme duygusu” şeklinde verilmiştir. Ama bana kalırsa saygı, bir yaşam duvarı, sevgi ve hayattır.

Bizler çok iyi biliyoruz ki çevremizde farklı müzik ve sanat anlayışına sahip, farklı damak tatlarına ve farklı spor dallarına ilgi duyan ve daha birçok konuda farklı görüşlere sahip insanlar var. Bunlar bizim yaşamımızı, hayatımızı ve sevgi duygumuzu oluşturan kavramlar. Fakat bazen bizler farkında olmadan herkesin kendimiz gibi düşünmesini bekleyip onların sevdiği şeyleri pervasızca yargılayabiliyoruz. Mesala “Iy, cidden bunları mı dinliyorsun?” ve “Midesiz misin, ekşiyi nasıl sevebiliyorsun?” gibi cümleler kurup karşımızdakinin kalbini kırmış, saygı çerçevesinden atmış oluruz kendimizi. Biz düşünmeden bu şekilde konuşup karşımızdakinden sevdiğimiz konulara saygı göstermesini bekleriz.

Hayatımız boyunca bizlere büyüklerimize, önemli kişilere ve büyük bir mesleğe sahip olanlara saygı göstermemiz öğretildi. Ama unutulan bir şey var ki küçükler büyüklerden ne işitir, ne görürse onu yapmakta ısrar ederler. Bizler küçüklerimize kaba ve pervasızca konuşup davranırsak “O daha küçük, ne anlar?” gibi düşüncelere kapılıp sevdiği ve ilgi duyduğu alanlara saygı göstermezsek onlar bize büyüdüklerinde ne saygı gösterirler ne de sevgi.

Uzun lafın kısası, bizler unutmamalıyız ki saygı sadece büyüklerimizin yanında usturuplu durup doğru konuşmak, insanların ilgi duyduğu şeyleri övmek değil; yaşı, makamı, mesleği veya görüntüsü nasıl olursa olsun ilk önce o kişiyi sevmektir. Yani saygının temeli sadece davranışlar ve güzel sözler değil, sevgidir bence.

Ecrin KABASAKAL

8/C


15 Temmuz 2023 Cumartesi

ÇOCUĞUMU HANGİ DERSHANEYE GÖNDEREYİM?

       
Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi (TEOG) kaldırıldı ve bu sistemle 8. sınıfta olan tüm öğrencilerin sınava girme zorunluluğu da ortadan kalkmış oldu. Ortaokulu bitirip iyi bir liseye yerleşmek isteyen bir öğrencinin sınava hazırlanması gayet normal karşılanabilir ancak böyle bir kaygısı olmayan öğrencinin bu sürece sürüklenmesi çok da mantıklı değildi. İlk başta yazılı sınavı olarak planlanıp sınav stresinin önüne geçilmek istense de bu sistem, hiç de düşünüldüğü gibi sonuçlar doğurmadı. Aksine bütün öğrencilerin hatta velilerin aşırı bir sınav stresi yaşamasına sebep oldu. Neyse ki bu sistem de daha öncekiler gibi birkaç yıl içinde tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı. 
2018 yılında, 8. sınıfta okuyan öğrencilerin sadece %10'u kadarını sınavla bir liseye yerleştirmeyi amaçlayan LGS ile müşerref olduk. Peki, sınava hazırlanmayı alışkanlık hâline getirmiş bir öğrenci milleti ile çocuğunu okul kursundan dershaneye, oradan da etüt merkezlerine koşturan veliler bu sistemi nasıl anladı? Üzülerek söylüyorum, yanlış anladı. Çünkü "Bir sınav varsa biz o sınava girer ve nitelikli liselerden birini kazanırız." mealindeki söz, velilerin tamamına yakını tarafından telaffuz edilmeye başlandı. Hâlbuki LGS, sadece %10'luk kesimi ilgilendiren bir sınav olarak kurgulanmıştı. Bir milyondan fazla öğrenci sınava girdi fakat bunların yaklaşık 900 bini hüsrana uğradı. Bunun böyle olacağı da baştan belliydi aslında. Her neyse, sözü fazla uzatmadan asıl konumuza gelelim:
Yeni dönemin başlamasına az bir zaman kala telefonlarımız sürekli çalıyor. Çocuğu 8. sınıfa geçen velilerimizin neredeyse tamamı onu hangi dershaneye/etüt merkezine göndersem telaşı içinde. Gariptir, hiç ders çalışma gibi bir niyeti olmayan öğrencilerimiz de dershane/etüt merkezi araştırmaya başlamışlar bile. (Bakanlığın bu tip yapıları yasaklamış olmasına rağmen farklı isimler altında dershanecilik faaliyetlerine devam eden kurumlar var demek ki.) Veliler kararı çoktan vermiş olmalarına rağmen son olarak öğretmenlerini arama ihtiyacı içindeler. 
   Hocam, bizim oğlanın/kızın dersleri pek iyi değil, sene sonu da sınav var. Kendisini şu dershaneye yazdırmayı düşünüyoruz, ne dersiniz? 
Tabii ki hiçbir şey diyemeyiz ama şunu sormamız lazım: Hafta içi kendi öğretmeninden, hafta sonu da okuldaki kurs öğretmeninden öğrenemeyen bir öğrencinin aynı şartlarda (15-20 kişilik sınıflarda) dershanedeki/etüt merkezindeki öğretmenden öğrenmesi mümkün mü? Ya da bu tip fazladan dersler almak, sadece bedenen bu derslerde bulunmak iyi bir lise kazanmak için yeterli olur mu?
Şimdiye kadarki tecrübelerimiz bunun yeterli olmadığını defalarca gösterdi bizlere. Bir öğrenci, hangi ders olursa olsun, durumu içselleştirmediği sürece arkadan ittirilerek başarılı olamaz. 
Ahmet Şerif İzgören, "Şu Hortumlu Dünya'da Fil Yalnızca Bir Hayvandır" adlı kitabındaki "Kim Olduğumuz Üzerine" başlıklı yazısında kişinin kendine sorması gereken üç sorudan bahseder:
1. Ben kimim?
2. Niçin buradayım?
3. Yapmak istediğim şey bu mu?
Bu sorulardan da hareketle başarıya giden yol, öncelikle kendimizi tanımaktan geçiyor. Zayıf yanlarım, güçlü yanlarım, yeteneklerim, ilgilerim vb. her daim gözümüzün önünde bulunması gereken önemli unsurlardır. Bizde neyin eksik olduğunu bilelim ki onu tamamlama yoluna gidebilelim. Aksi hâlde aynı yoldan geçerek farklı hedeflere ulaşmamız söz konusu olamaz. 
Gelecek kaygısı ve hedefleri olan bir öğrenci, durduğu yeri daima sorgulamak zorundadır. Niçin okuldayım, bu derse niye girdim? Amacım uyumak mı, dersi kaynatmak mı yoksa dersin içinde aktif biçimde rol alarak kazanımlara ulaşmak mı? Eğer maksat uyumak ya da vakit geçirmek ise okula, dershaneye, etüt merkezine gitmeye gerek yok. Bu; her an, her yerde kolayca gerçekleştirilebilir. Velilerimiz bu düşüncedeki çocuklarını bırakın etüt merkezi veya dershaneyi, uzaya gönderseler bile sonuç değişmeyecek. Bu nedenle velilerimizin, çocuklarını çok iyi tanıması büyük önem arz etmekte. 
Peki, bilinçli ve hedefleri olan bir öğrenci bu süreçten nasıl başarıyla çıkabilir? Dershaneye, etüt merkezine gitmek zorunda mı? Yazımın başında da belirttiğim gibi birçok velimiz başarının buna bağlı olduğunu düşünüyor. Ne var ki kazın ayağı göründüğü gibi değil.Geçtiğimiz yıllarda birçok öğrencimiz sadece okul kurslarına katılarak ve öğretmenlerinin uyarılarını dikkate alıp çalışarak Türkiye'nin en prestijli liselerine girmeyi başardı. Bu kadar kolay mı hocam, bunu nasıl başardılar, diye soracaksınız tabii. Düzenli şekilde çalışarak, eksiklerini belirleyip ilgili branş öğretmeniyle bu eksiklerini bire bir gidererek ve her konunun sonunda yeterli pekiştirme çalışmalarını yaparak başardılar. En önemlisi de bu başarıyı önce kendileri istediler. Aileleri ya da öğretmenleri istediği için çalışmadılar. Hedefleri vardı, bu yolda aileleri ve öğretmenlerinden destek alarak hedeflerine ulaştılar. 
Unutulmamalıdır ki hiçbir veli, okul, etüt merkezi vb. çalışma alışkanlığı olmayan, başarıyı istemeyen, hedefsiz öğrenciyi bir yere getiremez. Aile olarak çocuğunuzu en kaliteli ve pahalı dershanelere de gönderseniz sene sonunda karşılaşacağınız sonuç değişmeyecektir. Bu nedenle tüm ebeveynlerimizin, çocukları sınav çağına gelmeden onlara  sorumluluk ve çalışma alışkanlığı kazandırmış olması gerekmektedir. Bunu sekizinci sınıfa gelince yapmak imkânsız çünkü. Ağaç yaşken eğilir, dememe gerek yok sanırım. 
Satırlarıma son verirken sınava girecek ve hakkıyla çalışan tüm öğrencilerimize muvaffakiyetler, heyecanlı velilerimize de sabırlar diliyorum.

Aydın KESKİN 
Türkçe Öğretmeni 
Düzce İsmetpaşa Ortaokulu 

23 Haziran 2023 Cuma

2023 LGS YERLEŞTİRME

LGS sonuçları bugün yayımlandı. An itibarıyla öğrenciler ve veliler "Acaba hangi liseye yerleşebiliriz?"  sorusunu sormaya başladılar. Tüm soruları doğru cevaplayıp 500 tam puan alamadıysak bu soruya verilebilecek net bir cevap olmadığını baştan söyleyelim çünkü puanla öğrenci alan liselerin yüzdelik dilimleri, bu yıl sınava giren öğrencilerin tercihlerine göre şekillenecek. 

Lise tercihleri genellikle önceki yılların yerleştirme puanları/yüzdelik dilimleri göz önünde bulundurularak yapılıyor. Bu nedenle tercih yaparken gitmek istediğimiz lisenin önceki yıllardaki yüzdelik dilimlerini bilmek oldukça önemli. Bizim sıralamamızı gösteren yüzdelik dilimimizin ilgili lisenin yüzdelik diliminden küçük olması, o liseye yerleşme şansımızı artıran bir husus. Ancak yukarıda da söylediğimiz gibi bu durum her zaman geçerli olmayabilir. Önceki yıllarda çok başarılı öğrenciler tarafından tercih edilmeyen bir nitelikli lise, bu yıl daha revaçta olabilir. Bu durum da ilgili lisenin yüzdelik diliminin küçülmesine neden olacaktır. 

Bu yıl LGS tercih işlemleri 3 Temmuz - 19 Temmuz arasında yapılacak. Geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da Bakanlık tarafından okullarda tercih danışmanlığı hizmeti verilecektir. İster adrese dayalı yerleştirme ister puanla öğrenci alan liselere yerleştirme olsun her öğrencinin  tercih yaparak bu tercihlerini mutlaka okul müdürlüklerine onaylatması gerekiyor. 

Düzce'de LGS puanıyla öğrenci alan 2 fen lisesi, 1 sosyal bilimler lisesi, 1 Anadolu lisesi, 3 Anadolu imam hatip lisesi, 1 hazırlık sınıfı uygulayan Anadolu imam hatip lisesi, 3 mesleki ve teknik Anadolu lisesi olmak üzere 11 nitelikli lise bulunuyor. Bu liselerin 2022 yılında ilk yerleştirme sonucu oluşan yüzdelik dilimlerine aşağıdaki görselden ulaşabilirsiniz. 



Bir LGS süreci daha sona erdi. Tüm öğrencilerimizin hayallerini süsleyen liselere yerleşmelerini temenni ederken LGS 2024'e hazırlanmaya başlayanlara da iyi çalışmalar diliyoruz.

Aydın KESKİN
Türkçe Öğretmeni

15 Haziran 2023 Perşembe

OKUMA BECERİLERİ, LGS VE HAYAT


       8. sınıf öğrencilerinin ciddi biçimde hazırlanmasını gerektiren LGS'de öğrencilerin okuduğunu anlama ve üst düzey düşünme  becerilerini ölçen sorular sorulmaktadır. Bu sınavla birlikte okuduğunu anlama becerisi, sayısal derslerde de çok önemli hâle geldi çünkü testlerdeki kelime sayıları oldukça artmış durumda. Nitekim öğrenci başarılarını değerlendirdiğimiz öğretmenler kurulu toplantılarında matematik öğretmenlerimiz dahi okuma ve okuduğunu anlama becerilerinin LGS sorularını çözmedeki etkisi üzerinde fazlaca durmaktadır. Bundan birkaç yıl önce bu öğretmenlerimizin birçoğu okuma konusunda oldukça duyarsız davranıyordu hâlbuki.
       
         Artık hızlı okuyan, okuduğunu anlayan öğrenciler sınavlarda bir adım öne çıkıyor ve hâliyle sınav sonrası açıklanan sıralamada bu öğrenciler daha önlerde yer alıyor. 

4 Haziran 2023 Pazar

LGS 2023'ÜN TÜRKÇESİ

Yoğun bir çalışma sürecinin sonunda heyecanla beklenen LGS'yi bugün itibarıyla tamamlamış olduk. Öncelikle, sınava giren öğrencilerimize ve LGS sürecinde en az öğrenciler kadar yorulan velilerimize geçmiş olsun diyelim.

LGS 2023 sorularını genel itibarıyla değerlendirmek gerekirse matematik sorularının beklenenin aksine bu yıl kolay geldiğini söylemek mümkün. Çünkü ilk değerlendirmelere göre matematik dersinden tüm soruları doğru cevaplayan öğrenci sayısı oldukça fazla. Tabii kesin sonuçların açıklanmasını beklemek en doğrusu olacaktır. 

Bu yıl LGS'de en belirleyici dersin Türkçe olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. İlk bakışta kolay gibi görünen Türkçe testinin  hiç de kolay olmadığını söylemeliyiz. Dil bilgisinden sadece bir fiilimsi sorusunun sorulduğu Türkçe testinde birinci dönem konuları içinde olmasına rağmen cümlenin ögeleri konusundan soru sorulmaması testin ağırlığını okuma ve okuduğunu anlama üzerine yoğunlaştırdı.  Türkçe testinin %65’ini anlam soruları, %20’sini grafik, tablo ve görsel yorumlama soruları, %10’unu yazım ve noktalama, %5’ini ise dil bilgisi soruları oluşturdu. 

Sorularda kullanılan metinlere bakıldığında göze çarpan en önemli ayrıntı, metinlerin zengin bir söz varlığına sahip olması. Bu nedenle anlam bilgisi soruları, okuma alışkanlığı olmayan öğrencilerin oldukça zorlanacağı türden sorulardı. Tablo ve grafik yorumlama soruları ise üst düzey düşünme becerisi gerektiren sorulardı.  

Okuma alışkanlığı olan, okuduğunu yorumlayan, mevcut bilgileriyle yeni öğrendikleri arasında ilişkilendirme yapabilen, çok yönlü düşünme becerisine sahip öğrenciler bu sınavda başarı atlatmıştır diye düşünmekteyiz. 

LGS 2023'ü geride bırakırken sınava giren tüm öğrencilerimiz için hayallerindeki liseye yerleşmelerini diliyoruz. Bundan sonra sahne LGS 2024 tayfasının. Onlara da önümüzdeki bir yılı çok iyi değerlendirip bol bol okuyarak sınava güzel biçimde hazırlanmalarını tavsiye ediyoruz. 



Aydın Keskin

Türkçe Öğretmeni



18 Mayıs 2023 Perşembe

İKİ KARDEŞ

       Bir varmış, bir yokmuş. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, horoz imam iken... Manda berber, köpek kasap, annem kaşıkta, babam beşikte iken... Ben de babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken bir dağın eteklerinde bir köy varmış. 

     Köydekiler geçimini çiftçilikle sağlarken -tabii babadan mal düşenlerin durumu iyi, babadan mal düşmeyenlerin durumları da kötüymüş- bu köyde fakirlerden Ömer ve Ayhan adında iki kardeş yaşarmış. Bunların anne ve babaları genç yaşta öldükleri için onlara 18 yaşlarına kadar dedeleri bakmış fakat fakirlik diz boyuymuş. Zavallı dede yememiş yedirmiş ve çocuklara çok iyi bakmış ama bir türlü fakirlikten kurtulamamışlar. Zamanla dedeleri de ölmüş, kalmışlar tek başlarına. Zaten az olan tarlalarını işlemeye başlamışlar. Zar zor karınlarını doyuruyorlarmış. On sekiz on dokuz yaşlarına geldiklerinde "Fakiriz diye sevmeyecek değiliz ya!" demişler. Köyde iki zengin varmış. Bunların çok mal varlığı varmış. Gençlere babadan yer kalmamış ama o zenginlere babalarından büyük bir servet kalmış. Zenginler fazla da çalışmayı sevmezlermiş. 

        Masal bu ya iki adamın iki güzel kızı varmış: Yaren ve Nehir. Bizim gençler bunları sevmezler mi!  Zengin adamlar küplere binmiş o fakirler bizim kızımızı nasıl ister diye. Kızlar da çocukları çok seviyormuş ama babalarını bir türlü ikna edememişler.İki kardeş artık köyden ayrılmaya karar vermişler. Kızlar da onları dönünceye kadar beklemeye söz vermişler.

       Çıkmışlar yola. Az gitmişler, uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Padişahın sarayına varıp ondan bir iş istemeye karar vermişler. Bu kardeşlerin bir de bir özelliği varmış. Bunlar çok hayvanseverlermiş. Önlerinde uzun bir yol varmış. Ormanlardan geçmişler, ot yemişler ama Hayvanları çok sevdiklerinden et yememişler. Günlerce yürüdükten sonra karşılarına denizle bağlantısı olan bir kanal çıkmış. Bu kanaldan karşıya geçmeleri gerekiyormuş fakat yüzmeyi nereden bilsinler? Kara kara düşünürken suyun kenarında bir kaplumbağa yavrusunun ters döndüğünü, ayaklarının üzerinde duramadığını görmüşler. Kaplumbağaya yardım edip ayağının üzerinde durmasını sağlamışlar. Nunu gören anne kaplumbağa da benden ne dilerseniz dileyin, deyip teşekkür etmiş. Başlamışlar konuşmaya, dertleşmeye. Durumlarını anlatmışlar, kaplumbağa bu duruma çok üzülmüş. Demek bu karada size ekmek yok. Bir de şansınızı denizde deneyin, demiş. Onlar da bu nasıl olur, demişler. Kaplumbağa deniz kızı olur da deniz erkeği olmaz mı, demiş. Siz benim yavrumu kurtardınız, ben de sizi deniz erkeği yapayım, demiş. Düşünmüşler, taşınmışlar. Denizin altını merak etmişler. Kaplumbağanın dediğini kabul etmişler. 

        Girmişler kanala, açılmışlar denize doğru. Aman Allah'ım! Çeşit çeşit balıklar, yosunlar... Hayretler içinde kalmışlar. Kaplumbağa onları dostlarıyla tanıştırmış. Orada korktukları hayvanlar da olmuş ama onlardan uzak durmuşlar. Birçok balıkla da güzel dostluklar kurmuşlar. Denizin dibinde dolaşırken çok ilginç şeylerle karşılaşıyorlarmış. Bunlar da gemilerin geçerken denize attığı yabancı maddelermiş.  Onların denizin dibine düşmesine hayretler içerisinde izlerlermiş. 

        Bir gün yine su altında yüzerken bir geminin battığını görmüşler.  Merakla gemiyi gezmeye başlamışlar. Bir de ne görsünler? Batan gemi bir hazine gemisiymiş. İçinde çeşit çeşit pırlantalar, altınlar gibi bir sürü ziynet eşyaları varmış. Sevinmişler, dünyanın en mutlu insanı olmuşlar. Kaplumbağaya söylemişler. Dost balıklardan yardım istemişler. Hazineyi karaya çıkarmışlar. Kaplumbağaya "Biz artık eski halimize dönmek istiyoruz." demişler. Kaplumbağa memnuniyetle kabul etmiş. Zengin bir şekilde köylerine geri dönmüşler. O çalışmayan zenginler fakir olmuş. Kızlarını onlara vermeyen zenginler bunların karşısında el pençe durmuş. Kızlar da sözlerinde durup onları beklemişler. Evlenip mutlu bir yuva kurmuşlar ama fakirlere yardım etmeyi de ihmal etmemişler. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.


Toprak İlkay KÖSECİK

7/D

21 Mart 2023 Salı

CANLILARIN SONU: ÇEVRE KİRLİLİĞİ


İnsan nedir? Evet, sizce insan ne demektir? İnsan aklı ve düşünme yeteneği olan iki eli olan ve iki ayak üzerinde dolaşabilen en gelişmiş canlıdır aslında. Peki ya sizce çevre ne demektir? Çevre ise insanların ve diğer tüm canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve  kültürel bir ortamdır. Bir başka deyişle çevre, bir organizmanın var olduğu ortam ya da şartlardır bunun yanı sıra hiç memnun olmadığımız bir kavram ise çevre kirliliğidir. 

Eminim ki siz de dışarıya çıktığınızda çevre kirliliğinin ne olduğunu yerlerdeki çöplerden, soluduğumuz havadan ve denize girdiğimizde etraftaki pet şişesi çöplerinden tutun kimyevi maddelere kadar maalesef ki her şekilde görüyorsunuz. 

Çevre kirliliği; çevrenin canlı ve cansız ögelerini olumsuz yönde etkileyen, üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa yoğun bir şekilde karışması olayına denir. Çevrenin doğal olmayan bir şekilde insan eliyle bozulmasıdır.

Sizlere bir de ışık kirliliğinden bahsedeyim. Işık kirliliğinin sebepleri, lazerler ve en çok da gereksiz aydınlatmalardır. Işık kirliliği, gece havada aşırı aydınlık oluşmasıdır. Yanlış yönde, yanlış miktarda ve yanlış yerde ışık kullanımı hem ekonomik bir kayıp hem de rahatsız edici bir durumdur. Aşırı aydınlık canlılara zarar vermektedir. Örneğin deniz kaplumbağaları yumurtadan çıktıktan sonra denizin üzerinde ay yansımasını ararlar ama gereksiz ve aşırı aydınlatmadan dolayı çoğu, ayın yansımasını ayırt edemez sonuç olarak açlıktan ve avlanmaktan dolayı yaşamlarını yitirirler.

Kuşlar uçarken aynı deniz kaplumbağaları gibi aya göre yön bulurlar. Ama aşırı aydınlatmadan dolayı hangisinin ay olduğunu ayırt edemez ve göç edemeyip ölürler. Ya da gece balkona çıktığınızda yıldızlara bakmak istiyorsunuz. Fakat aşırı aydınlatmadan dolayı yıldızların sadece birkaç tanesini görebiliyorsunuz. Ancak köy gibi aşırı aydınlatmanın olmadığı bir yere gidip gökyüzüne baksanız milyonlarca yıldız görebilirsiniz.

Ne güzel söylemiş atalarımız: "Aslan yattığı yerden belli olur.’’ Yani toplumda kişinin efendiliği, çalışkanlığı, temizliği, davranışı oturulan yerin temiz ve güzelliği kişinin tavır ve hareketlerinden belli olur.

Dünya sağlık örgütü raporuna göre her yıl 1,7 milyon insan sağlıksız çevre koşulları sebebiyle kansere yakalanırken 12,6 milyon insan ise çevre kirliliğine bağlı hastalıklar sebebiyle hayatını kaybediyor. Çevre kirliliğinin bir çeşidi olan hava kirliliği ise yılda 4,2 milyon insanın ölümünden sorumlu. Sadece insan değil diğer canlıların da yaşamını tehlikeye atan çevre kirliliğini önlemek için neler yapabiliriz? Çevre kirliliğini önlemek adına yapabileceklerimiz:

Çöplerimizi kesinlikle doğaya atmamalı ve bu çöpler geri dönüştürülebilir çöp ise geri dönüşüm kutularına atmalıyız. Fabrika bacalarından çıkan gazlar hava kirliliğine neden olduğundan fabrika bacalarına filtre takılmalıdır. Ozon tabakasına zararı olan herhangi bir üründen örneğin deodorantlardan kaçınmalıyız. Enerjide yenilenebilir kaynaklar kullanmaya, normal otomobil yerine elektrikli otomobil kullanmaya dikkat etmeliyiz. Hayvan avlanmasının kontrol edilmesi ve yeşil alanları artırarak orman tahribatını önlemek vb. çevre kirliliğini önlemek adına yapabileceklerimizden sadece bazılarıdır.

Uzun lafın kısası, Aziz Nesin’in de dediği gibi herkes sağlıklı, dengeli bir doğal çevrede yaşama hakkına sahiptir. Yeşil seven hayatı sever. Kirli çevre insanın ruhunu kirletir, kirli ruhlar ise çevreyi kirletir. Sağlıklı yaşam sağlıklı çevre ile olur. Eğer güzel çevremizi korumaz, etrafı kirletirsek tüm canlılar için kötü bir son olabilir. 



Ferit Eymen ARDIÇ

7/D

15 Mart 2023 Çarşamba

ÇEVRE KİRLİLİĞİ



     Yeryüzünün %29'unu karalar %71'ini de sulak alanlar oluşturur. Sulak alanların %97'si okyanuslardır yani bilinenin aksine oksijenin ana kaynağı oramanlar değil okyanuslardır. Dünyadaki oksijenin yaklaşık %80'ini okyanuslar üretir fakat bu önemli kaynakların ısınması ve kirlenmesi okyanuslarda yaşayan canlıları ve insanları bir hayli olumsuz etkiliyor. Çünkü toplam nüfus arttıkça sanayileşme de artar, fabrikalar da atıklarını okyanuslara boşaltırlar.

      Tabii tek sebep bu değil; insanların kirleneceğini düşünmeden gün geçtikçe daha çok mahvettikleri okyanusların kirlenme sebeplerinden biride suya düşünülmeden atılan naylon poşet ve plastiklerdir. Plastikler de doğada 1000 yıldan fazla süre kaybolmazlar ama en büyük sebep bu gidişata dur diyememektir kaynakları doyumsuzca kullanmaktır. Hatta bu duruma şöyle bir örnek verebiliriz: "Koruma" başlığı altında yapılan bu seneki fotoğraf yarışmasını plastik balıkçı ağına takılıp ölen bir deniz kaplumbağası fotoğrafı kazandı. Aslında bu haber bize bu kirliliğin ne kadar ciddi durumlara yol açtığını anlatıyor. 

    Çevre kirliliği sadece su kirliliği ile bitmez,hava ve su kirliliğini de saymamız gerekir tabii. Görüldüğü gibi dünyayı kirleten doğal kaynakların bitmesine yol açan biziz.Yani biz hep alıcı olduk verici değil.Bir de doğanın bize sunduğu güzellikler karşısında onu ölüme terk ediyoruz aç gözlülüğümüzden.Fakat bu işin sonunda en çok biz zarar göreceğiz çünkü doğadan alabileceğimiz bir nimet kalmayacak. Hatta atalarımız bununla ilgili "Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun." demişler.

      Çevremizi her açıdan kirletmeye devam edersek,enerji kıtlığı artacak,Dünya coğrafyası değişecek, yiyecek ve içecek kıtlığı artacak. Tabii ki birdenbire her şeyi değiştiremeyiz ama Alman şairin de söylediği gibi "Herkes kapısının önünü temiz tutarsa bütün şehir temiz olur ve bu alanı genişletirsek Dünya tertemiz olabilir." Tabii bunları yapmak için de önce yaşadığımız yeri sevmeliyiz.

           Ebrar ACAR

                  7/C

6 Ocak 2023 Cuma

DÜZENSİZLİK

        Dünyadaki yaşam olağan akışında giderken öyle bir zaman gelmişti ki doğanın tüm akışı tersine dönmüştü. Gün ortasında karanlık yaşanır olmuştu, gece uykusunun en tatlı yerinde de aydınlık. Bilim insanları bunun nedenini araştıradursun bu değişiklikten en çok etkilenip canı sıkılanlar çocuklardı.

Oyunlarının en heyecanlı yerinde karanlığa gömülmek ya da uykunun en tatlı bölümünde uyandırılmak kimin hoşuna giderdi ki? En çok da karanlıktan yakınıyordu çocuklar. Dünyada her şeyin tersine dönmesi canlıları da etkilemişti. Gece ve gündüzün ani yer değiştirmeleri Güneş enerjisinden yararlanan bitkileri olumsuz etkilemişti. Öyle ki çoğu bitki ecel şerbetini içmiş, bundan dolayı birçok hayvan türü yok olmuştu. Besin zinciri ve doğa düzeninin bozulması insanoğullarının da değişmesine yol açmıştı. Haksızlık yapan, gaflet içinde olan, nabza göre şerbet veren, kötülük yapan nesiller yetişmişti. İlim, edep, ahlak, iman, saygı unutulmaya başlamıştı. Herkes kendini düşünmeye başlamış bunun yanında adalet diye bir şey kalmamıştı.

Cihanda düzensizlik ve fesat yaygınken beşerden birisi tüm bunları ortadan kaldırmak için işe koyuldu. Etrafında topladığı kişilerle insanları uyarmaya başladı. Onlara düzenin olduğu ve fesadın az olduğu zamanları hatırlattılar. Tüm bunları duyanların çoğu onlara hak verdiler. Ayaklanıp fesada neden olan kişileri yönetimden indirip doğru kişileri başa getirdiler. Daha sonra iş birliği ile teknolojiyi geliştirip doğadaki düzensizliği ortadan kaldırdılar.

Düzensizlik ortadan kalkınca ne gündüz geceyi ne gece gündüzü böldü. Böylece çocukların can sıkıntısı ortadan kalktı.

 

Abolfazl İsmaili

8/C