Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi (TEOG) kaldırıldı ve bu sistemle 8.
sınıfta olan tüm öğrencilerin sınava girme zorunluluğu da ortadan kalkmış oldu.
Ortaokulu bitirip iyi bir liseye yerleşmek isteyen bir öğrencinin sınava
hazırlanması gayet normal karşılanabilir ancak böyle bir kaygısı olmayan
öğrencinin bu sürece sürüklenmesi çok da mantıklı değildi. İlk başta yazılı
sınavı olarak planlanıp sınav stresinin önüne geçilmek istense de bu sistem,
hiç de düşünüldüğü gibi sonuçlar doğurmadı. Aksine bütün öğrencilerin hatta
velilerin aşırı bir sınav stresi yaşamasına sebep oldu. Neyse ki bu sistem de
daha öncekiler gibi birkaç yıl içinde tarihin tozlu sayfalarındaki yerini
aldı.
2018
yılında, 8. sınıfta okuyan öğrencilerin sadece %10'u kadarını sınavla bir
liseye yerleştirmeyi amaçlayan LGS ile müşerref olduk. Peki, sınava
hazırlanmayı alışkanlık hâline getirmiş bir öğrenci milleti ile çocuğunu okul
kursundan dershaneye, oradan da etüt merkezlerine koşturan veliler bu sistemi
nasıl anladı? Üzülerek söylüyorum, yanlış anladı. Çünkü "Bir sınav varsa
biz o sınava girer ve nitelikli liselerden birini kazanırız." mealindeki
söz, velilerin tamamına yakını tarafından telaffuz edilmeye başlandı. Hâlbuki
LGS, sadece %10'luk kesimi ilgilendiren bir sınav olarak kurgulanmıştı. Bir
milyondan fazla öğrenci sınava girdi fakat bunların yaklaşık 900 bini hüsrana
uğradı. Bunun böyle olacağı da baştan belliydi aslında. Her neyse, sözü fazla
uzatmadan asıl konumuza gelelim:
Yeni dönemin
başlamasına az bir zaman kala telefonlarımız sürekli çalıyor. Çocuğu 8. sınıfa
geçen velilerimizin neredeyse tamamı onu hangi dershaneye/etüt merkezine
göndersem telaşı içinde. Gariptir, hiç ders çalışma gibi bir niyeti olmayan
öğrencilerimiz de dershane/etüt merkezi araştırmaya başlamışlar bile.
(Bakanlığın bu tip yapıları yasaklamış olmasına rağmen farklı isimler altında
dershanecilik faaliyetlerine devam eden kurumlar var demek ki.) Veliler kararı
çoktan vermiş olmalarına rağmen son olarak öğretmenlerini arama ihtiyacı
içindeler.
— Hocam, bizim oğlanın/kızın dersleri pek iyi değil, sene sonu da
sınav var. Kendisini şu dershaneye yazdırmayı düşünüyoruz, ne dersiniz?
Tabii ki
hiçbir şey diyemeyiz ama şunu sormamız lazım: Hafta içi kendi öğretmeninden,
hafta sonu da okuldaki kurs öğretmeninden öğrenemeyen bir öğrencinin aynı
şartlarda (15-20 kişilik sınıflarda) dershanedeki/etüt merkezindeki öğretmenden
öğrenmesi mümkün mü? Ya da bu tip fazladan dersler almak, sadece bedenen bu
derslerde bulunmak iyi bir lise kazanmak için yeterli olur mu?
Şimdiye
kadarki tecrübelerimiz bunun yeterli olmadığını defalarca gösterdi bizlere. Bir
öğrenci, hangi ders olursa olsun, durumu içselleştirmediği sürece arkadan
ittirilerek başarılı olamaz.
Ahmet Şerif
İzgören, "Şu Hortumlu Dünya'da Fil Yalnızca Bir Hayvandır" adlı
kitabındaki "Kim Olduğumuz Üzerine" başlıklı yazısında kişinin
kendine sorması gereken üç sorudan bahseder:
1. Ben
kimim?
2. Niçin
buradayım?
3. Yapmak
istediğim şey bu mu?
Bu
sorulardan da hareketle başarıya giden yol, öncelikle kendimizi tanımaktan
geçiyor. Zayıf yanlarım, güçlü yanlarım, yeteneklerim, ilgilerim vb. her daim
gözümüzün önünde bulunması gereken önemli unsurlardır. Bizde neyin eksik
olduğunu bilelim ki onu tamamlama yoluna gidebilelim. Aksi hâlde aynı yoldan
geçerek farklı hedeflere ulaşmamız söz konusu olamaz.
Gelecek
kaygısı ve hedefleri olan bir öğrenci, durduğu yeri daima sorgulamak
zorundadır. Niçin okuldayım, bu derse niye girdim? Amacım uyumak mı, dersi
kaynatmak mı yoksa dersin içinde aktif biçimde rol alarak kazanımlara ulaşmak
mı? Eğer maksat uyumak ya da vakit geçirmek ise okula, dershaneye, etüt merkezine
gitmeye gerek yok. Bu; her an, her yerde kolayca gerçekleştirilebilir.
Velilerimiz bu düşüncedeki çocuklarını bırakın etüt merkezi veya dershaneyi,
uzaya gönderseler bile sonuç değişmeyecek. Bu nedenle velilerimizin,
çocuklarını çok iyi tanıması büyük önem arz etmekte.
Peki,
bilinçli ve hedefleri olan bir öğrenci bu süreçten nasıl başarıyla çıkabilir?
Dershaneye, etüt merkezine gitmek zorunda mı? Yazımın başında da belirttiğim
gibi birçok velimiz başarının buna bağlı olduğunu düşünüyor. Ne var ki kazın
ayağı göründüğü gibi değil.Geçtiğimiz yıllarda birçok öğrencimiz sadece okul
kurslarına katılarak ve öğretmenlerinin uyarılarını dikkate alıp çalışarak
Türkiye'nin en prestijli liselerine girmeyi başardı. Bu kadar kolay mı hocam,
bunu nasıl başardılar, diye soracaksınız tabii. Düzenli şekilde çalışarak,
eksiklerini belirleyip ilgili branş öğretmeniyle bu eksiklerini bire bir
gidererek ve her konunun sonunda yeterli pekiştirme çalışmalarını yaparak
başardılar. En önemlisi de bu başarıyı önce kendileri istediler. Aileleri ya da
öğretmenleri istediği için çalışmadılar. Hedefleri vardı, bu yolda aileleri ve
öğretmenlerinden destek alarak hedeflerine ulaştılar.
Unutulmamalıdır
ki hiçbir veli, okul, etüt merkezi vb. çalışma alışkanlığı olmayan, başarıyı
istemeyen, hedefsiz öğrenciyi bir yere getiremez. Aile olarak çocuğunuzu en
kaliteli ve pahalı dershanelere de gönderseniz sene sonunda karşılaşacağınız
sonuç değişmeyecektir. Bu nedenle tüm ebeveynlerimizin, çocukları sınav çağına
gelmeden onlara sorumluluk ve çalışma alışkanlığı kazandırmış olması
gerekmektedir. Bunu sekizinci sınıfa gelince yapmak imkânsız çünkü. Ağaç yaşken
eğilir, dememe gerek yok sanırım.
Satırlarıma
son verirken sınava girecek ve hakkıyla çalışan tüm öğrencilerimize
muvaffakiyetler, heyecanlı velilerimize de sabırlar diliyorum.
Aydın KESKİN
Türkçe Öğretmeni
Düzce İsmetpaşa Ortaokulu