28 Aralık 2022 Çarşamba

KARANLIK SABAH


Dünyadaki yaşam olağan akışında giderken öyle bir zaman gelmişti ki doğanın tüm akışı tersine dönmüştü. Gün ortasında karanlık yaşanır olmuştu, gece uykusunun en tatlı yerinde de aydınlık. Bilim insanları bunun nedenini araştıradursun bu değişiklikten en çok etkilenip canı sıkılan çocuklardı. Oyunlarının en heyecanlı yerinde karanlığa gömülmek ya da uykunun en tatlı bölümünde uyandırılmak kimin hoşuna giderdi ki? En çok da karanlıktan yakınıyordu çocuklar.

Bir sabahın sabah olmamasıyla başlamıştı her şey. Sabahın o vakti ya da gecenin o yarısında bütün insanlık sokaklara dökülmüştü. Bütün insanlar dışarıdayken büyük bir panik beklerdiniz değil mi? Ortalıkta bir panik vardı, evet ama herkes bu paniği kendi içinde yaşıyordu. O tuhaf zamanda duyulan tek ses neden çalındığı bilinmez sirenler ve birkaç çocuk ağlamasıydı, o kadar. Kimse kimseyle konuşmuyordu. Adeta herkes karanlığın içinde yok olup gitmeye hazır gibiydi.

Bir süre sonra sirenler durdu. Yetkililer konuşmaya başlamıştı. Hoş, onlar da halka ne açıklama yapacaklarını bilmiyordu. Sadece sakin olmalarını, durumun birazdan çözüleceğini söyleyip duruyorlardı. Gerçekten de öyle oldu. Yaşananlardan yaklaşık yarım saat sonra hava aydınlandı. Bazı kişiler -çoğunlukla din adamları- bunun Tanrı‘nın bir işareti olduğunu, eğer onların dediklerini yapmazlarsa cezalandırılacaklarını söylüyorlardı. Fakat kimse onları dinlemiyordu. Normalde çoğunluğu saflardan oluşan biz insanlar hemen böyle sözlere inanırdık. Lakin bir gariplik vardı. Sanki insanlık artık uyanmış, başkalarının onları manipüle etmelerine izin vermeyeceklerdi. Hayatın değerinin farkına varmışlardı. Belki de bu olayın yaşanması iyi bir durumdu.

Sonra bir şey oldu, yağmur başladı ama gökte bulut yoktu hatta yıldızlar gözüküyordu hava hâlâ aydınlık ve sıcak olmasına rağmen. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda hiç kimse evine girmiyordu. Sanki deprem olmuş da evleri yıkılmış gibi. Kısa süre sonra yağmur durdu. Yardım ekipleri yiyecek ve battaniye yardımında bulundular. Aslında buna gerek yoktu, zaten herkesin evinde yemek ve battaniye vardı. Ortalık bir saat kadar öylece durdu. Herkes bir şey bekliyordu, bir yanıt. Birilerinin çıkıp konuşması, en azından kendi fikirlerini anlatması gerekiyordu.

Yavaş yavaş herkes evine girmeye ve haber kanallarını izlemeye başladı. Bu sırada hava değişmeye devam ediyordu. Sonrasında bilim insanları Ay’ın sürekli yön değiştirdiğini ve yakında nedenini öğreneceklerini belirttiler. O gün bütün çalışanlara izin verildi ve okullar tatil edildi.     

Ertesi gün bilim insanları sorunun nedenini açıkladılar. Sorunun nedeni bir asteroitti. Bu asteroidin manyetik çekim alanı neredeyse Dünya’nınki ile aynı güçteydi ve sürekli Dünya’nın etrafında dolanıyordu. Dolayısıyla Ay da bundan etkilenip yön değiştiriyordu. Evet sorunu bulmuştuk ama nasıl çözecektik? Koskoca asteroidi nasıl uzaklaştıracaktık? İşte bu sorulara yanıt aramak için tüm dünya liderleri büyük bir toplantı düzenledi. Birbirine düşman ülkeler bile tartışmayı bir kenara bırakıp bu toplantıya katıldı.

Herkesin kafası karışıktı. Tüm insanların uyku düzeni alt üst olmuştu. Bu durumdan sadece insanlar değil, hayvanlar ve bitkiler de etkilenmişti. Ayçiçeklerinin tamamı solmuştu, nereye bakacaklarını bilemeyip boyunlarına bükmüşlerdi.

Toplantıdan haber gelmişti. Bütün ülkelerin gelirinin bir kısmı kullanılarak itiş gücü yüksek devasa roketler yapılacaktı. Bu roketlerle asteroit itilecekti. Bazı ülke liderleri bunu kabul etmedi. Zamanla bu duruma alışacakları ve gerek olmadığını düşünüyorlardı. Fakat durum sandıklarından daha ciddiydi. Eğer böyle devam ederse bitki örtüsü büyük zarar görecek, deniz seviyeleri durmadan değişecek, mevsimler birbirine girecek hatta Dünya yörüngeden çıkma riskine bile girecekti.

Sonunda çalışmalar başladı. Roketler olabildiğince hızlı tamamlanmalıydı. Yaklaşık bir bir buçuk ay sonunda roketlerin yapımı tamamlandı. Bu bir aylık süreçte Dünya çok büyük bir zarar görmedi fakat insanlar psikolojik olarak çökmüştü.

Sonunda roketler asteroide gönderildi ve başarılı bir şekilde asteroit dünyanın çekim alanından uzaklaştırıldı. Bilim insanları bu durumla ortaya çıkan yeni sorulara yanıt aramaya başladılar. Bu bir aylık süreç, tarihe “Küçük Çaplı Kıyamet” olarak geçti.

 

Nisan ÖZKURT

8/F


“İYİ Kİ” VE “KEŞKE”LERİMİZ

Bazı anılar vardır unutmamak için dualar ettiğiniz. Belki tekrar rüyanızda bile olsa bu anı yaşamak için erkenden uyuduğunuz, düşündükçe huzurlu hissettiğiniz anılar… Aksine bazı anılar ise aklınıza geldikçe canınızı yakar, gözleriniz dolar, unutmak istediğiniz ama beyninizin unutmanıza izin vermediği anılardır onlar. Peki, sizce unutmak istediğimiz ve unutmak istemediğimiz anılarımızın arasındaki tek fark; bir anının güzel, bir anının kötü olması mıdır?

Aslında tüm yaşadıklarımız, iyisiyle kötüsüyle hayatımıza renk katar. Öyle bir zaman gelir ki o unutmak istediğiniz anılar hakkında iyi ki başıma gelmiş, dersiniz.  Belki de sizi kırıp üzen anılar sizin ders çıkarmanız için başınıza gelen, hayatınızda değişimlere sebep olacak, iyiliğiniz için başınıza gelen anılardır.

Her yaşadığınız kötü şey de sanki hayatınız her zaman çok kötü olacak, yaşamasanız daha iyi olacak gibi düşüncelere asla kapılmayın. Her an ölebilme ihtimaliyle yaşadığınız hayatınızda değersiz hissedip kendinizi yaşadıklarınız yüzünden suçlamaya bir saniyeniz bile olmamalı.

Hayatınızı küçümsemeyin, unutmayın ki herkes gibi siz de değerlisiniz.

 

                Bilge Yağmur ORAL

7/D

HEM SANAT HEM SANATÇI


Öğretmenler bizim için her zaman yol gösterici olmuştur. Amaçları bize öğretmek ve bizleri geleceğin yetişkinleri yapmaktır. Onlar bizi hayata hazırlar, gereken ne varsa öğretir ve bize nasihat verirler.

Öğretmen; bizim hatamızı düzelten, doğru yolda bize eşlik edendir. Yaptığımız hataları sabırla, sakince tekrar anlatandır. Konuyu anladığımızdan emin olmak isteyendir. Bizleri büyüten, disiplin, ahlak ve daha nicelerini bize sağlayan odur. Usanmadan, sıkılmadan her gün bizim için bize bir şeyler öğretmek için kalkandır. Kalem gibidir öğretmen, kendisi tükenirken arkasında izini bırakır. Ayrımcılık yapmaz, herkese eşit davranır. Sever, saygı gösterir; saygı bekler öğretmen.

Karanlık bir yolun meşalesidir öğretmen, bizler için yana yana kül olandır. İçindeki cevheri çıkarıp sana mücevher verendir. Ya o mücevheri değere bindirirsin ya da kullanamaz, kırar dökersin. Demem o ki öğretmen, hayattır.  Sanattır, aynı zamanda sanatçıdır öğretmen.

Benim buradaki gayem, öğretmenin kıymetini anlatmaktır. Dikkate alın bu söylediklerimi, umarım bir gün siz de yaşarsınız benim yaşadığım bu duyguları.

 

Yavuz Selim YİĞİT

7/B

23 Aralık 2022 Cuma

‘GELECEK GENÇLERİN, GENÇLER İSE ÖĞRETMENLERİN ESERİDİR

Öğretmenler güneş gibilerdir. Güneş gibi toplumu aydınlatırlar. Heykeltıraş mermere nasıl şekil veriyorsa, onu oluşturuyorsa öğretmenler de çocuklara şekil verir ve onları oluşturur.

Öğretmenler çocuğa kendi bilgilerini anlatarak, onlara eğitim vererek onlara şekil vermiş olurlar. Onlar sabırla ve azimle öğrencilerini gelecek için hazırlarlar. Bir ayna misali öğrenciler öğretmenlerinden ne görürlerse onu yaparlar.

Çocukların kendi hayal güçleri ile hareket edebilmeleri için onları biraz olsun serbest bırakmak gerekir. Örneğin, bir öğretmen öğrenciye hep kendi istediğini yaptırıyorsa, onun kendi istediğini yapmasına izin vermiyorsa bir süre sonra o çocuk kendi hayal gücünü kullanmayı, faaliyet yapmayı ve daha birçok şeyi kullanamaz hâle gelir. Bu durumda o çocuk artık paslanmış hâle gelir. Bunun nedeni ise öğretmeninin ona kendi hayal gücünü kullanma konusunda engel olmasıdır.

Bir diğer öğretmen ise onu kendi hayal gücüne, yeteneğine güvenerek serbest bırakıp istediğini yapmasını sağlarsa çocuk daima işler ve pas tutmaz. Ne demişler? ‘’İşleyen demir pas tutmaz.’’ Bu durumda heykeltıraş öğretmenin bilgisi, mermer öğrenci ve usta da öğretmen konumuna girer. Bu cümleyi daha açık hale getirecek olursak öğretmenler kendi bilgilerini öğrencilerine öğretir ve öğrenciler bu bilgileri tam olarak anlamak için çalışırlar, okurlar ve en sonunda onlar da birer usta hâline gelirler.

Öğrencilerin usta hâline gelmesinde en büyük etken öğretmenlerdir. Bu bilgiler nesilden nesile aktarıldıkça usta sayısı artacak ve yeni ustalar yetişecektir. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle ‘’Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir.’’

 

 Asel ALTINIŞIK

   7/C

İLK CEMRE

 

Öğretmen neyse öğrenci odur bence. Öğretmen öğretir, öğrenci öğrenir. Zaten bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır. Öğrenci ne zaman bir sıkıntı duysa hemen öğretmenine gitmelidir. Öğretmen öğretir, öğrenci öğrenmek isterse her şeyi yapar. 

Öğretmen kavramının Türkiye Cumhuriyeti'nde çok büyük önemi var. Öğretmen dendiğinde akla ilk gelen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. Öğretmenler tıpkı heykeltıraş gibidir. Onlar, öğrenciyi hamur gibi yoğurur, onlara eğitim verir ve bilgileri ile kavurur.

Öğretmenlik çok kutsal bir meslektir. Herkes öğretmen olamaz. Öğretmen çok önemlidir, eğer öğretmeniniz yoksa çok şey kaybedersiniz. Öğretmen, öğrencinin gülüşüne düşen ilk cemredir.

Kısacası öğretmen, öğrencinin hayattaki en iyi arkadaşıdır. Öğretmen ile öğrenci ilişkisini “Heykeltraş mermere neyse öğretmen de öğrenciye odur.” cümlesiyle özetleyebiliriz. Ayrıca ağaca çıkan öğretmenin dala bakan öğrencisi olur.

 

Ömer Batu ACAR

7/D

GELECEĞİN MİMARLARI

        Öncelikle, biz Hz. Âdem ve Hz. Havva annemizin evlatlarıyız, bu dünyaya geçici bir süreliğine geldik. Burada var olduğumuz sürece hayırlı işlere girersek güzel bir yerde olacağız. Eğer biz dinimize bağlı şekilde okuyup vatana ve millete hayırlı bir insan olursak amacımıza kolayca ulaşabiliriz.

Okuyup kendini geliştirenler güzel bir meslek edinirler: doktorluk, polislik, veterinerlik, öğretmenlik… Ben bu yazımda öğretmenlikten bahsedeceğim.

Hepimizin okul yıllarımızda sevdiğimiz öğretmenlerimiz vardır. Tabii sevmek ya da sevmemek bize kalmış ama her öğretmen işini iyi yapar. Öğretmenlerin önemi büyüktür çünkü sonuçta öğrenmemizden gereken bilgileri öğreniriz. Ancak bir şey daha var: Şöyle ki öğretmenlik aslında çok başka bir boyuttur yani herhangi bir sorun olursa onu gidip öğretmenimize danışabiliriz.

Öğretmenler daha birçok müthiş özelliğe sahiptirler. O yüzden de önemli yerdedirler. Tavsiyeleriyle yolumuzu aydınlatır onlar. Yani öğretmenlerin öğrencilere çok büyük katkıları vardır. Belki de bu yüzden unutamıyoruz öğretmenlerimizi. Mesela ben ortaokuldaki Türkçe öğretmenimi unutamıyorum çünkü o, gerçekten çok iyi bir öğretmendi. Bütün erdemlere sahipti. Benim için ve en güzeli hem sempatik hem de komikti. Bir de bizler için sürekli tavsiye ve motivasyon konuşmaları yapardı. Bu yüzden yeri bende çok ayrı. Umarım bir gün tekrar görüşürüm öğretmenimle.

Unutamadığım bir diğer öğretmenim ise bizden asla umudunu kesmeyen, güler yüzlü ve şakacı bir kişiliğe sahip ilkokul öğretmenimdir.  Benim için ikisinin de yeri çok ayrıdır. Onları tekrar kucak dolusu sevgi ve saygıyla anıyorum. Aynı zamanda bu dünyadan göçüp gitmeden birer tohumu yeşerten şehit öğretmenlerimizi de saygıyla anıyorum.

Atatürk de "Öğretmenler, yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır." diyerek öğretmenliğin önemini vurgulamıştır.

 

Ecesu SALİ

7/C

ÖĞRETMENLİK

    Öğretmenler, öğrencilerinin aile bireyi gibi gördüğü değerli insanlardır. Öğretmen öğrencilerinin yol göstericisidir. Öğrencilerine bilgi vermek ve okulu sevdirmek onlara bağlıdır. Tabii ki öğretmenliğin yakışmadığı kişiler de vardır “Küçük Çocuk” metninde geçen öğretmen gibi.

İyi öğretmen, öğrencilerine bilgi öğretmek için çabalayandır. Tabii bunu sadece bilgi ile kısıtlamamalıyız. Bir haber sitesine göre, Van’ın Tuşba ilçesinde görevli Gamze Öğretmen, uzaktan eğitim sürecinde evde internet imkânı olmayan öğrencilerin daha sağlıklı eğitim alması için yazı tahtası ile kapı kapı dolaşıp ders verdi. 

Yine aynı ilçedeki Meryem Öğretmen, üç yıl önce ilçeye bağlı kırsal bir mahallede göreve başladı. Öğrencilerini geleceğe hazırlayan Meryem Öğretmen, ders vermenin yanı sıra okulun diğer işlerini de üstleniyor. Temizlik görevlisi ile temizlik yapan öğretmen, kış mevsiminde ise odun kırıp, sobayı yakarak öğrencilerine sıcak ortam hazırlıyor.

Uzun lafın kısası, öğretmenler bir heykeltıraş öğrenciler de mermer değildir. Bu nedenle öğretmenlerimizi sevelim, onlara gereken değeri her zaman verelim.

 

Mehmet Serdar ALTUN

7/C

22 Aralık 2022 Perşembe

GÜÇ KİMDE?

             "Güçlü insan ağlamaz, güçlü ol!”

“Ağlama, bebek misin?" gibi sözler ağlayan insanların kendini daha kötü hissetmesine neden olur, öyle değil mi? Peki, biz insanların her şekilde konuştuğunun farkında mıyız?

"Neden hiç ağlamıyorsun duygusuz, kalpsiz?"

"Neden ağlıyorsun? Güçlü olsana biraz, sen bebek misin?"

Bu cümleleri de duymuşsunuzdur. Bir de cinsiyet olarak ayıranlar vardır insanları.

 "Erkek adam ağlar mı? Ne o öyle kız gibi?"

Bunun gibi daha bir sürü eleştiri. Bu eleştiriler kalp kırar. Her insan yargılanır. Sizi de eleştirecekler, sizi de yargılayacaklar. Sizin de duygularınıza ve hissettiklerinize, ağlamak ve gülmek gibi eylemlerinize saygı göstermeyecekler. Belki de korkuyorsunuz insan içinde ağlamaktan. Peki, insanların yanında gülmekten korkuyor musunuz? Çoğu insan ağlamayı acizlik, eziklik gibi görse de bence ağlamak çok güzel bir şey.

Bazen insanlar ağlarken konuşamadığı, anlatamadığı şeyleri anlatır aslında. Ağlamak bazen öfkeyi, mutluluğu, üzüntüyü anlatır. Her ne kadar toplumda acizlik gibi görünse de güçlülüğün göstergesidir. Her insan ağlamalı ve bundan korkmamalı, çekinmemelidir. Siz de çekinmeyin. Sonuçta insanlar sizin ne hissettiğinizi anlamayacaklar ve tüm insanlar bir gün sizin duygularınızı unutacak.

Başkalarının her şekilde sizi eleştireceğini unutmayın. Siz kendinize olan bakış açınıza önem verin, başkalarının size söylediği kırıcı sözlere değil.


Bilge Yağmur ORAL

7/D

ÖĞRETMENİN EMEĞİ

 

Bir öğrencinin herhangi bir konuda merakını giderebilmek için soru soracağı ilk kişi öğretmendir bence. Bir heykeltıraş mermere ne ise, usta çırağa ne ise öğretmen de öğrenciye odur. Öğretmenler de tıpkı heykeltıraşlar gibidir. Onlar öğrencilerini hamur gibi yoğurur, onlara eğitimler verir ve onları şekillendirirler.

Bir öğretmen bir şeyler öğretebiliyorsa ve öğrenciye katkıda bulunabiliyorsa ne mutlu o öğretmene. “Öğrenmeye ar olmaz.” atasözümüzdeki gibi hangi şartlarda olursa olsun bilgi edinmek için elimizden geleni yapmalıyız. Utanmak, bunu bilmediğim bilinirse bana güler, alay ederler diyerek çekingen davranmak yanlıştır. İlim Çin’de de olsa arayıp bulmak gerekir, bu arayışta da en iyi yol göstericimiz öğretmenimizdir. Bir öğretmen de öğrencilerinin olabileceklerinin en iyisi olmalarına kendini adamıştır. Bu amaç doğrultusunda emek, çaba ve zaman harcar. Karşılığında beklediği en önemli şey ise öğrencilerinin gelişip mutlu birer insan olmalarıdır. Ne güzel demiş Mustafa Kemal Atatürk de: “Öğretmenler, yeni nesli sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır.”

Uzun lafın kısası, öğretmen emeğinin karşılığını öğrencisinin iyi yerlere geldiğini görerek, usta zamanın ayırdığı ve işin bütün ayrıntılarını göz önüne alarak anlattığı çırağın mükemmel bir başarıya imza attığının görüntüsünü izleyerek alıyor.

                                                                                        

                                                                                                               Ferit Eymen Ardıç

7/D

16 Aralık 2022 Cuma

ERASMUS + İLE ALMANYA

 

        Geçtiğimiz kasım ayının son haftası idi. Kış aylarına girecek olduğumuz için havalar da epey soğuktu. Almanya'ya uçmak için yola koyulmuştuk. Hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra valizlerimizi hazırlayıp bagaja yükledik. Artık gitmek için hazırdık.
          Sabah saatlerinde yola çıkmıştık. Şehrin sessizliği ve karanlığı ile güne başlamıştık. Yolda giderken manzarayı izliyor bir yandan da anılara dalıyordum.
    Birkaç kilometre sonra yolumuzun üstündeki dinlenme merkezinde durup mola verdik. Yaklaşık olarak iki saat sonra havaalanına ulaştık ve gerekli işlemleri yapıp uçağa bindik.
    Bu benim ilk uçağa binişimdi ve uçağı çok beğenmiştim. Üç saat sonra Almanya'ya iniş yaptık ve Fatma öğretmenimizin tanıdığı olan bir amcaya misafirliğe gidiyorduk.
        Yolda birçok şey görmüştüm ama en çok dikkatimi çeken, oradaki evler olmuştu. Evlerin çatısı hep üçgen şeklindeydi ve genellikle evler tek veya iki katlıydı. Ayrıca oldukça hoş görünüyorlardı.
        Eve ulaştığımızda biraz oturduk ve dinlendik. Sonrasında ise dışarıya yemek yemeye çıktık. Bir restoran bulup girdik ve masaya oturduk. Burada en çok ilgimi çeken şey ise çalan müziklerin Türkçe olmasıydı. Menüde de Türk yemekleri de vardı. 
        Yemeğimizi yedikten sonra restorandan kalktık ve öğretmenlerimiz oteline biz ise Alman ailelerin yanına gittik. Ailenin yanındayken her şey çok güzel geçti ve ailenin çocuğu ile dört gün birlikte okula gidip geldik. Okula ilk gittiğimizde bize oradaki öğrenciler okulu tanıttılar. Okula ait yemekhane, spor salonu, kütüphane, mutfak vardı. Okuldaki her öğretmen birden fazla derse giriyordu. Bu durum ilk başta bana garip gelmişti ama sonradan alıştım.
        Okuldaki dersler ise hiç ağır değildi. Bir gün okul olarak Mercedes-Benz müzesine geziye gittik, bir sürü tarihi eser ve araba gördük. Arabaları çok beğendim. Onun dışında ise Calw'e gittik ve oraları gezdik. Oranın mimarisine bayıldım, evler çok hoştu. Orada Alman arkadaşlarımızla bir ödev yaptık. Bize şehirle alakalı bazı bilgiler soruyor ve biz de şehri gezip cevapları bularak kâğıda yazıyorduk.

Dört gün Alman ailelerle kaldıktan sonra ailelerin yanından ayrıldık ve sonrasında ise Münih'e gittik. Orada binaların kat sayısı artıyordu. Bir sürü Türk restoranı, marketi görmüştük. Bu şehir bence gayet güzeldi. Şehrin binalarını çok beğendim, her biri eski bir mimariye sahipti. Münih'te iki gün bir otelde kaldık, marketlere gittik, etrafı gezdik. Bence her şey çok güzeldi.

 

Taha Mert ÇAKMAK

7/D







16 Ekim 2022 Pazar

Yirmi Yıl Sonraya Mektup

 

Sevgili Yirmi Yıl Sonraki Ben,

Umarım iyisindir ve kariyerinde güzel yerlere gelmişsindir. Bu mektubu sana yazdığım tarih 13 Eylül 2022. 8.sınıf LGS öğrencisiyim ve hedefim, istediğim liseyi kazanıp üniversite sınavına çok iyi çalışıp voleybolu hiç bırakmadan ilerleme kat ederek voleybolcu ve antrenör olmak. Bunun için önce çok çalışıp LGS'de iyi puan yapıp istediğim liseye girmem gerek ki ben bunu başaracağım konusunda kendime çok güveniyorum.

Umarım bu mektubu hayallerini gerçekleştirmiş ve bunu başardığın için gururla okuyorsundur ya da başka bir işte çalıştığın zamanlar bulup keşkelerle okuyorsundur. Belki de yolun tam ortasında kendine moral motivasyon vermek için okuyorsundur. Umarım pişmanlıklarla, keşkelerle üzülerek okumuyorsundur.  Gerçi eminim ki bunu başarmışsındır. Lütfen, başarmış ol. Eksiksiz çalışıp başarı elde edip kendinle gurur duymuş ol ama lütfen pes etmiş olma. Hedeflerinden uzaklaşmamış ol. Yirmi yıl sonraki benden bunları bekliyorum çok çalıştığıma da eminim.

Şu an yolun en başındayım. Hedeflerim belli, bu hedeflere ulaşmak için yapmam gerekenler de belli. Her konuda çok çalışmalıyım, her geçen gün kendimi geliştirip zirveye çıkmalıyım. Aslında her şeyim belli ve planlı ama kafam çok karışık her konuda. Özellikle derslerde içimde yapamazsam korkusu var. Biliyorum ki ne kadar çok çalışırsam bundan zevk almaya başlarsam, bir başlarsam bu yola devamını koşmayı geç, uçarak bitiririm ve sen, yirmi yıl sonraki İdil, sakın düşmekten korkma. Düş, ayağa yine kalkarsın. Benim için en büyük başarı, hiçbir zaman düşmemek değil, her düştüğümde tekrar ayağa kalkabilmektir. Hayat senin, yaşamak güzel ve hakkını verecek enerjiye de sahipsin. Unutma, hayatın önüne uzanmaktadır, arkana değil. Yaptığın şeyi yapmışsındır. Bunu değiştiremezsin fakat ilerleyebilirsin.

Sana mektubum bu kadardı. Geri kalan kısmını başarınla sen doldurmuş olacaksın...


İ. Duru BATUR

8/D

 

x

x

7 Eylül 2022 Çarşamba

KONUŞMAK VE ÇALIŞMAK

             İnsanoğlu, dünya var olduğundan beri hiçbir zaman elindekiyle yetinmemiş ve hep daha iyisine, daha güzeline ulaşmanın hesaplarını yapmıştır. Bir buluş, başka bir icada, bir gelişme başka bir gelişmeye kaynak teşkil etmiştir.  Ne var ki bu önemli çalışmalara sadece hayal kuranlar değil, hayalleriyle emeklerini, alın terlerini birleştirenler imza atmışlardır.

            Konuşmalarına baktığınızda sizi kendine hayran bırakan insanlarla çokça karşılaşmışsınızdır ama ne yazık ki bu insanların birçoğunun dişe dokunan bir icraatına rastlayamazsınız. “Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz.” diyen Ziya Paşa da sadece sözle peynir gemisinin yürümeyeceğini çok güzel bir biçimde ifade etmiştir.

            Edison, elli yıllık hayalini gayretli çalışmalarıyla gerçeğe dönüştürmüş ve ampulü icat etmiştir. Bu çalışmaları esnasında başarısızlıkla sonuçlanan denemeler sonucunda bile yılmamış, çevresindekilerin artık vazgeçmesini söylemesine hiç kulak asmadan ısrarla çalışmaya devam etmiştir. Ona göre her başarısız sonuç kendisini doğruya bir adım daha yaklaştırmaktadır ve öyle de olmuştur. Bu sayede adını tarihe altın harflerle yazdırmayı başarmıştır.

            Hedefe ulaşmak, hayallerimize kavuşmak için iş işten geçmeden çok çalışmalıyız. Aksi hâlde hayallerimiz hiçbir zaman gerçeğe dönüşmeyecektir.



Aydın KESKİN

Türkçe Öğretmeni

 

9 Temmuz 2022 Cumartesi

YARIN ÇOK GEÇ

           Herhangi bir şeyi oluşturmak, ortaya çıkarmak, emek harcamayı gerektirir. Çalışmak diye tanımladığımız bu emek harcama işi insanoğlunun hayatında çok önemli bir yere sahiptir. İhtiyaç duyduğumuz, sahip olmak istediğimiz birçok şeyi ancak çalışarak elde edebiliriz.


          Çalışmak, kimi insanlar için bir yaşam biçimi olurken kimileri için gereksiz eylemler bütünüdür. Maddi durumu iyi olmayan bir ailenin çocuğu olarak doğmak, ister istemez çalışmayı hayat biçimi hâline getirmeyi de beraberinde getirmektedir. Lâkin Allah size yatları, katları, çeşit çeşit gelir kaynakları olan bir ailenin evladı olma lütfunu bağışlamışsa bu yaşam biçimini tercih etme zorunluluğu yok gibi görünür. Buna karşın şu da unutulmamalıdır: Bahse konu olan zenginlik de ebeveynlerin, büyük büyük dede ile ninelerin gayretleriyle, azimli çalışmaları sonucu vücuda gelmiştir.

         O zaman geçmişten ders çıkarıp geleceğe yön vermek lazım gelir. Bizi geçmişte harcanan birçok emek mi yüceltmiş yoksa boşa harcanan zaman mı hayatın acımasız yüzüyle karşı karşıya getirmiş? Bu soruya vereceğimiz cevap, büyük ihtimalle kendimize ve geleceğimize yapacağımız yatırımın ya da istikbalimizi batırmanın kaynağını teşkil edecektir.

           Millet olarak inançlarımızı dahi bazen keyfimize göre yorumlayabiliyoruz. Söz gelimi, Allah’a dua etmekten başka hiçbir şey yapmadan bir başka deyişle suya sabuna dokunmadan her şeyi elde edebileceğimizi sanıyoruz. Çalışmadan, çaba sarf etmeden oturduğumuz yerden dağları devirip çölleri aşıyoruz. Ne yazık ki kendi söylediklerimize kendimiz bile inanmadan başkalarının bunlara inanmasını bekliyoruz. Bu noktada, gariptir, karşımızdakiler de “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” deme cesaretini gösteremiyor.

        Lafla peynir gemisini yürütemeyeceğimize göre kolları sıvayıp işe koyulmanın vakti geldi de geçiyor. Dünya Ay’a giderken sonsuza dek yaya kalmak istemiyorsak bize engel olan ataletten derhal kurtulmalı ve hedefe giden yolda adım atmaya başlamalıyız. Zira yarın çok geç olabilir.
 
 
Aydın KESKİN
Türkçe Öğretmeni

12 Haziran 2022 Pazar

Çevremizi Temiz Tutalım

        Defne ve arkadaşı Deniz, her zaman  sabah erkenden kalkar; dışarı çıkıp oyun oynardı. Kedilere süt verirdi. Her yaz olduğu gibi beyaz duvarlı evlerin yanındaki salıncakta sallanır, çikolatalı sütlerinden içerlerdi.

        Bir gün parkta oyun oynarken Defne ve deniz pikniğe gitmek istediler, bunu hemen annelerine söylediler. Defne'nin annesi izin vermişti. Deniz'in annesi de izin verdiği için pikniğe gideceklerdi. Kızların etekleri zil çaldı ve pikniğe gitmek için can atıyorlardı. Defne ve Deniz hazırlandılar, eşyaları arabaya yerleştirmeye yardım ettiler. Sonunda bütün işler bitmişti ve artık yoldalardı. Piknik yerine geldiklerinde her yer yemyeşil ağaçlarla doluydu. Piknik eşyalarını indirmeye yardım ettiler. Defne ve Deniz topu aldılar ve topla oynamaya başladılar. Kızlar topla oynarken anneleri yemekleri hazırlıyordu. O sırada birçok kişi gelmişti piknik alanına. Yemek hazır olunca afiyetle yemek yediler ve yemekleri bitince azıcık uzandılar, kuş seslerini dinlediler. Anneleri kızlara çikolata vermişti, kızlar çikolatalarını yedikten sonra çöplerini yere attılar.

        Tam o sırada ileriden "İmdat, imdat!" diye sesler geldi. Kızlar birden korktular. İnsanlar koşa koşa kızların yanına geliyorlardı. Herkes yangın var diye korkuyorlardı. Gerçekten de yangın çıkmış; ağaçlar, evler, içindeki hayvanların çoğu yanmıştı. Defne'nin annesi itfaiyeyi aradı, itfaiyeler geldi ve yangını söndürdüler. Yangının nedeni ise çevreye atılan çöplerdi.

       Kızlar bu sözü duyduktan sonra çok pişman oldular çünkü onlar da yere çöp atmışlardı. Bundan sonra hiçbir zaman çevreye çöp atmadılar, atanları da uyardılar.


                    Erva ŞEFİK

6/C Sınıfı Öğrencisi

23 Nisan 2022 Cumartesi

KÜÇÜK ÇOCUK

        Yıl 1985'ti, Ramazan adında bir çocuk dünyaya geldi. Ramazan ailenin altıncı üyesiydi. Ailenin durumu hiç iyi değildi. Geçimlerini dilenerek ya da hizmitmetçilik yaparak sağlıyorlardı. Ramazan'ın doğması yüzünden annesi bir süre dilenememiş ve hizmetçilik yapamamıştı. 

            Ramazan bir yaşına geldiğinde annesi Ramazan'ı eve bırakıp işe gidiyordu. Aradan beş yıl geçince Ramazan da dilenmeye gitti ama Ramazan hiç dilenememişti, hizmetçilik de yapamamıştı. Eve gelince annesi, babası ve kardeşleri çok kızmışlardı. Ona hiçbir şey vermediler. Ramazan bir deri bir kemik kalmıştı. 

            Küçük Ramazan ilkokuldan üniversiteye kadar çok çalıştı ve iyi bir yere geldi. Parasını biriktirdiği için direkt başka eve çıkmıştı. Yıllar yıllar sonra Ramazan'ın babası kanser oldu. Durumu çok kötü olduğu için apar topar ameliyata girdi. Ameliyat sonrası onu bir gün hastanede misafir ettiler. Taburcu olacağı gün doktor girdi ve baba korkma iyi olacaksın, dedi. Bütün aile şok olmuştu. O günden sonra hep birlikte mutlu mesut yaşamışlar.


Yiğit Emir DURAK

İsmetpaşa Ortaokulu 5/G Sınıfı Öğrencisi

8 Nisan 2022 Cuma

6. SINIF SÖZCÜKTE YAPI TESTİ




2 Nisan 2022 Cumartesi

GÖREVİNİ İYİ YAP

        Görevini en iyi yapan vatanını en çok sevendir. Bunu en iyi anlatanlardan biri de Atatürk'tür. 
       Hepimiz görevimizi doğru yaparsak ülkemiz daha iyi yerlere gelir ve gelişir. Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nda sorumluluğunu en bir şekilde yapmıştır.
     Aldığı işi severek yapan, onu en iyi yapandır. Eğer görevimizi yerine getirmezsek insanların gözünden düşeriz ve ülkemiz güçlü olmaz. Hayatımızın neredeyse tamamını etkileyen şey, sorumluluğumuzu en iyi yerine getirmektir fakat birçok kişi bunları umursamıyor. 
       Aldığımız işi yerine getirdiğimiz sürece ülkemiz medeniyete ulaşır. Böylece vatanın en iyi şekilde kalkınması adına iyi bir iş başarmış oluruz.

Muhammet Aziz ÇİÇEK - Egemen GÜMÜŞ
İsmetpaşa Ortaokulu 5/G Sınıfı

SORUMLULUK

   İnsanlar dışa dönük,açık sözlü,yalnız kalınca güçsüz birer varlıktır. 

     Bazı insanlar vatanı pahasına savaşır. Bazı insanlar ise vatanı hakkında kötü yorumlar yapar. Bazı insanlar sorumluluklarını yani görevlerini yerine getirir. Diğerleri ise hiçbir işini zamanında yapmaz ve azar işitir. Sorumluluklarını yerine getiren biri parlayan bir güneş gibidir.Sorumluluk sahibi olmayan kişiler ise karanlık,yalnız bir gün gibidir. Sorumluluk sahibi kişiler insanlara daima iyi örnek olurlar. 

      Vatanımızı seviyorsak elimizden geleni yapmalıyız. Vatanımız için çalışmalı, görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Her birey kendine  düşen görev ve sorumluluklarını yerine getirdiği sürece yurdumuz medeniyete ulaşır. Böylece vatanın kalkınması  adına önemli bir iş yapmış olur.


Nisa YANIK 

İsmetpaşa Ortaokulu 5/G Sınıfı Öğrencisi





23 Mart 2022 Çarşamba

TÜRKÇE DERSİ

    Ben 10 yaşlarında, yazı yazmayı ve kitap okumayı seven bir çocuğum. Aslında sevmiyordum ne var ki artık bu eylemlerden zevk alıyorum. İki üç hafta önce yine utana sıkıla okula gidiyordum. Evet! Doğru duydunuz. Okula gitmeyi o zamanlar sevmiyordum çünkü kitap okumaz, ödevlerini yapmaz biriydim. Bu nedenle sık sık azar işitirdim. Her şey o günkü Türkçe dersi ile başladı.

        Dersin başlama zili çaldı ve öğretmenimiz içeri girdi. Telaşlı bir hali vardı.
    Günaydın çocuklar! Bugün derse başlamadan size bir okul etkinliğinden bahsedeceğim. Etkinliğin adı "Kitap Kurdu".
   Öğretmenimizin ne diyeceğini merakla bekliyordum lakin duyunca benlik bir şey olmadığını fark edip bir of çektim.
        
        - Ne o Yağmur? Karadeniz'de gemilerin mi battı?
        Karadeniz mi? Gemiler mi? Öğretmenimizin dediklerinden hiçbir şey anlamamıştım ve bu da belliydi.

        -Yani "Neden sıkıldın?" demek istedim.
        - Kitap okumayı sevmiyorum, bana bir şey katmıyor.

        Bu söylediklerimi duyunca herkes gibi öğretmenimin de beni azarlayacağını sandım fakat beklediğim gibi olmadı. Aksine gayet normal karşıladı ve okumanın faydalarını anlatmaya başladı:
    
        - Okumayı zevk haline getirmek insanı geliştirip dönüştürür. Yeniliklere açık yapar insanı... Algılama ve sentez yeteneğini geliştirir. Aynı zamanda en az okumak kadar yazmak da iyi gelir insana. Duygularımızı açıklamamızı kolaylaştırır.
   
       Yazar İlhan Akın "Okuma zevkinin yanında yazmayı da zevk haline getirmek, insanı bütün sıkıntılardan uzaklaştırır." diyerek bu mesajı kitabında da vermişti. Yazmayı zevk haline getirmenin kendimizi daha iyi tanımamıza yol açtığı belirtilirdi kitaplarda ama onların dilinden anlayan fark ederdi bu sihirli cümleleri.

    Öğretmenimiz o gün söyledikleriyle beni âdeta büyülemişti. Eve gelirken ağzım kulaklarıma varıyordu çünkü artık kararlıydım okumaya, yazmaya, çalışmaya ve öğrenmeye. İşte o günden sonra kendime çekidüzen verdim. Bu sözler ise hayatımın dersi oldu.



Asel TANRIVER
İsmetpaşa Ortaokulu 5/G Sınıfı Öğrencisi