17 Aralık 2021 Cuma

16 Aralık 2021 Perşembe

MEHMETÇİĞİN YANINDAYIZ

        1914 yılıydı, oldukça zor bir sene olmakla kalmıyor, Türk askerleri teker teker şehit düşüyordu. Bu dönem, 1. Dünya Savaşı'nın başladığı dönemdi. Türk halkı Mehmetçiğin yanında oldu ve düşmanlara karşı ellerinden geleni yapmaya çalıştı. Asel de herkes gibi "Savaşta askerlerimize nasıl yardımcı olabilirim?" diye düşünüyordu. Cephede yaşananları görünce o badem gözlerinden damlalar akmaya başladı. Sabaha kadar düşünceleriyle kafa kafaya verip kararını en sonunda vermişti. O da birlik ve beraberlik unsurlarını hatırlayarak Mehmetçiğe yardım etmek için savaşa katıldı. 

        Asel 15 yaşında olduğu için pek bir faydası olmadı ama o hiçbir zaman pes etmedi, kararının arkasındaydı. Savaşta askerlere cephane taşıyarak yardımcı olmaya çalıştı. Savaş 1918 yılına kadar devam etti. Dört sene süren savaşın ardından Asel çok mutlu oldu. Bunun nedeni ise savaşın kazanılmasında onun da az çok emeğinin olmasıydı. Asel bu başarısından dolayı kendisiyle gurur duydu ve mutluluktan havalara uçtu. Ailesi de onu tebrik etti. 
        
        Asel arkadaşlarını aramak için dışarı çıktı. Sadece Zülal adındaki arkadaşını bulabildi. Diğer beş arkadaşını bulamadı. Asel'in gözünden bir damla yaş aktı. Bunun nedeni de tam yanlarında yatan ve üstü başı kan içinde olan Fatma'yı görmekti. Hemen Fatma'yı hastaneye götürmek istediler fakat savaş olduğu için hastane de yıkılmıştı. Fatma öksürmeye başladı. Bu duruma Asel ile Zülal çok sevindiler çünkü Fatma hayata tutunmuştu. Fatma yavaş yavaş Asel ve Zülal'in yardımıyla ayağa kalktı. Biraz yaralıydı ama iyiydi. Diğer dört arkadaşını da bulmuşlardı. Yedi güzel arkadaş savaşta gösterdikleri çabalar için birbirlerini tebrik ettiler.

Asel ALTINIŞIK
İsmetpaşa Ortaokulu 6/C Sınıfı Öğrencisi

15 Aralık 2021 Çarşamba

ÇEVRE KİRLİLİĞİ

        Her zaman olduğu gibi saat 7.00'de evden çıktım. Okula doğru gidiyordum. Herkes dükkanlarını yeni açmaya başlıyordu. Yavaş yavaş karanlık ortadan kalkıyor, onun yerini güzel bir gün başlıyordu. 

        Elimi cebime attığımda dünden kalmış bisküvi ambalajının cebimde olduğunu fark etmiştim. Onu cebimden çıkarıp umursamaz bir şekilde yere attım. Bir çocuk beni uyardı ama ben onu dinlemeyip okulun yolunu tuttum. Daha zilin çalmasına 30 dakika vardı. Kantinden bir şişe süt aldım ve okuldaki banka oturdum. Daha sonra süt bitince şişesini yere fırlattım. Şu an bana kızdığınızın farkındayım ancak ben de hatamın farkına sonradan vardım. 

        Ders zili çaldı ve sınıfıma girdim. Biraz sonra öğretmenimiz geldi. Öğretmenimiz geldiği gibi bir video açtı. Bu videoyu izlerken hepimiz sessizlik içerisindeydik. Videoda çöplerin canlılara zarar verdiğini gördük. Mesela yere atılan bir sakızın kuşun gagasına yapıştığını ve kuşun gagasını kullanamadığı için açlıktan öldüğünü gördük. Bu manzara karşısında kendimden çok utandım. "Yere attığım çöpler, ambalajlar acaba hangi canlıya ya da canlılara zarar vermiştir?" diye geçirdim aklımdan. Sadece yere attıklarım mı? Yerde görüp de çöpe atmadığım nice çöpler... 

        O gün izlediklerimiz eminim arkadaşlarıma da bir ders oldu. O günden sonra yerde gördüğüm çöpü hemen alıp çöpe atmaya başladım ve kendime şu sözü verdim: Bir daha asla yer çöp atmayacaktım ve doğayı daima temiz tutacaktım. Uzun lafın kısası doğayı kirletmeyecek, onu hep koruyacaktım.                                                                                           

                                                                                                                    Nehir Toprak Can

İsmetpaşa Ortaokulu 5/G Sınıfı Öğrencisi

4 Aralık 2021 Cumartesi

SOĞUK ŞEHİR

     
        Almanya Immenstadt'tayız. Burası Avrupa değil de sanki Kutuplar. Havaalanından çıktığımda göz gözü görmüyordu. Her taraf sisti. Teyzemle birlikte trene bindik. Orada otobüs yerine trene biniliyor. Otobüsler de var ama halk treni tercih ediyor. İki katlı ve oyun parklı trenler de var bu şehirde. 

        Almanya çevreye önem veren bir ülke. Teyzemle yolda yürürken teyzem bir pet şişe gördü, yerden aldı, çantasından bir poşet çıkardı ve şişeyi poşete koydu. Teyzeme bunun nedenini sorduğumda ''Yerdeki şişeleri bir geri dönüşüm fabrikasına verirsen para alıyorsun.'' dedi. Şaşırdım ve önüme  döndüm. 

        Bir de çöp diye bir şey var. İnsanlar kullanmadıkları eşyaları bir odaya bırakıyor. Bu odaya çöp diyorlar. Teyzemle oraya gittiğimizde odada kocaman bir kitaplık, içinde de bir sürü kitap vardı. Hatta o kadar çok kitap vardı ki oradaki bir masanın üzerinde kitap doluydu. Sadece kitaplar yoktu; bisikletler, oyuncaklar, tabaklar, saksılar ve biraz eskimiş koltuklar vardı. Hepsi sapasağlamdı ama ikinci eldi. Oradaki insanlar ihtiyacı olduğu zaman buradan eşya almaktan çekinmiyordu. Biz oraya kullanılmayan bir eşyayı bırakmaya gitmiştik.

        Her yola çıktığımızda iğrenç bir koku geliyor bu şehirde. Teyzeme bu kokunun kaynağını sorduğumda şu cevabı aldım: ''İnek dışkısı yol kenarlarındaki çimenlere gübre olsun diye su ile karıştırılıp dökülüyor.''

        Gelelim eğitim şekline. Okula sivil gidiyorlar öğrenciler. Pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günleri ödev yok. Cuma günü ise okul daha kısa ve ödev var.

        Almanlar sporu çok seviyorlar. Neredeyse herkesin bir arabası var ama her yere bisiklet ya da yürüyerek gidiyorlar. Almanya'da kalırken ben de kar ve su kayağı yapmayı öğrendim. Su kayağı yapmaya giderken her tarafta ellerinde çubuklarla yürüyüş yapan insanlar görüyordum. Bir keresinde biz de bir dağ yürüyüşüne gitmiştik. Dağın en tepesine kadar yürümüştük. Dağın tepesinden böğürtlen ve yaban mersini toplamıştık. Çok yorulmuştum. Teyzemin arkadaşı sırtında ağır bir çanta takmıştı ve çantanın üzerine de küçük kızını oturtmuştu. Kadına çok şaşırmıştım.

        Almanların bir törenine denk gelmiştim bir defasında. Çiftçiler ineklerini çanlar ve çiçeklerle süsleyip halka gösteriyordu. Halk da en güzel ineği seçiyordu. İnek sahipleri ve seyirciler geleneksel kıyafetler giyiyordu.

        Son olarak Almanya'da camiler yerine kiliseler, ezanlar yerine çanlar var. Daha çok şey var anlatacak ama ben burada bitiriyorum. Herkese iyi günler dilerim.


Serra KAZANCIOĞLU

İsmetpaşa Ortaokulu 6/D Sınıfı Öğrencisi

28 Kasım 2021 Pazar

SAVAŞ

        Takvimler 4 Ekim 1853 tarihini gösteriyordu. Yoldan komşularımız geçiyordu. Bize bir savaş olduğunu söylediler. Sanırım bir savaş gerçekleşiyordu. Adı Kırım Savaşı olmalıydı. 

        Ben çok üzüldüm ve bu sesleri duyunca hop oturup hop kalktım. Odama gittim ve salonda annem, babam, ağabeyim sessizce bir şeyler konuşuyordu. Ben de onların konuşmasına kulak misafiri olmuştum. Annem, konuşmaları bitince yanıma geldi ve bana ”Nisacığım, hadi anneannene gidelim istersen?“ dedi. Ben de annemin teklifini kabul ettim ve anneannemlere doğru yola çıktık. 

       Yolculuk esnasında ben hâlâ çok üzgündüm. Ben de gidip o savaşa katılmalıydım. Düşman askeri millet olarak birlik içinde olduğumuzu görüp bu savaşta yenik düşecekti.


Nisa YANIK

İsmetpaşa Ortaokulu 5/G Sınıf Öğrencisi