27 Kasım 2021 Cumartesi

ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİ

        Sınıfta baygın bir şekilde beklerken birden sınıfa müdür çıkageldi ve iki hafta sonra Çanakkale Şehitliği'ne bir gezi düzenleneceğini söyledi. O haberi alınca heyecandan hop oturup hop kalkmıştık. Sevinçle gezi gününü bekliyorduk. Günler çabucak geçivermişti. Son akşam heyecandan tedirgin ve gergin bir şekilde beklerken uykuya yenik düşmüşüm. Sabah kalktığımda hemen hazırlanıp okulun önüne gittim ve otobüse binip yola çıktık.
        
        Otobüsle yolculuğumuz sırasında öğretmenlerimiz konuşurken onlara kulak  misafiri olmuştum. Çanakkale Şehitliği'nde  iyi bir rehber, vatanını seven binlerce vatan evladının vatanı için nasıl şehit olduğunu anlatacakmış. Sonunda Çanakkale Şehitliği'ne ulaşmıştık. Rehber de bize katılmıştı Conk Bayırı'ndaki çarpışmayı yani savaşı anlatırken içimde bir sızı olmuştu. Bizim ne kadar şımarık olduğumuzu, küçücük şeylerde mutlu olmadığımızı hatırlattı bana.
      
       Çanakkale Şehitliği gezisinden sonra derslerime daha çok çalışarak vatanıma, milletime yararlı bir birey olmaya karar verdim. Bununla da yetinmeyip arkadaşlarıma da öyle olmalarını tavsiye ettim.

Bilal Çınar ÇITAK 
İsmetpaşa Ortaokulu 5/G Sınıfı Öğrencisi

17 Kasım 2021 Çarşamba

YARIN ÇOK GEÇ

            Herhangi bir şeyi oluşturmak, ortaya çıkarmak, emek harcamayı gerektirir. Çalışmak diye tanımladığımız bu emek harcama işi insanoğlunun hayatında çok önemli bir yere sahiptir. İhtiyaç duyduğumuz, sahip olmak istediğimiz birçok şeyi ancak çalışarak elde edebiliriz.

          Çalışmak, kimi insanlar için bir yaşam biçimi olurken kimileri için gereksiz eylemler bütünüdür. Maddi durumu iyi olmayan bir ailenin çocuğu olarak doğmak, ister istemez çalışmayı hayat biçimi hâline getirmeyi de beraberinde getirmektedir. Lâkin Allah size yatları, katları, çeşit çeşit gelir kaynakları olan bir ailenin evladı olma lütfunu bağışlamışsa bu yaşam biçimini tercih etme zorunluluğu yok gibi görünür. Buna karşın şu da unutulmamalıdır: Bahse konu olan zenginlik de ebeveynlerin, büyük büyük dede ile ninelerin gayretleriyle, azimli çalışmaları sonucu vücuda gelmiştir.

         O zaman geçmişten ders çıkarıp geleceğe yön vermek lazım gelir. Bizi geçmişte harcanan birçok emek mi yüceltmiş yoksa boşa harcanan zaman mı hayatın acımasız yüzüyle karşı karşıya getirmiş? Bu soruya vereceğimiz cevap, büyük ihtimalle kendimize ve geleceğimize yapacağımız yatırımın ya da istikbalimizi batırmanın kaynağını teşkil edecektir.

           Millet olarak inançlarımızı dahi bazen keyfimize göre yorumlayabiliyoruz. Söz gelimi, Allah’a dua etmekten başka hiçbir şey yapmadan bir başka deyişle suya sabuna dokunmadan her şeyi elde edebileceğimizi sanıyoruz. Çalışmadan, çaba sarf etmeden oturduğumuz yerden dağları devirip çölleri aşıyoruz. Ne yazık ki kendi söylediklerimize kendimiz bile inanmadan başkalarının bunlara inanmasını bekliyoruz. Bu noktada, gariptir, karşımızdakiler de “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” deme cesaretini gösteremiyor.

        Lafla peynir gemisini yürütemeyeceğimize göre kolları sıvayıp işe koyulmanın vakti geldi de geçiyor. Dünya Ay’a giderken sonsuza dek yaya kalmak istemiyorsak bize engel olan ataletten derhal kurtulmalı ve hedefe giden yolda adım atmaya başlamalıyız. Zira yarın çok geç olabilir.

 

 

Aydın KESKİN

Türkçe Öğretmeni

16 Kasım 2021 Salı

7. SINIF FİİL ÇEKİMİ ETKİNLİĞİ

 


Etkinliğe katılmak için yukarıdaki görsele tıklayın. Açılan pencerede ilgili alana adınızı yazıp giriş yapın. Soruların cevaplarını "Type your answer..." kısmına yazın.
  

6 Kasım 2021 Cumartesi

YARARLI TEKNOLOJİ


         Yıl 2098, teknolojinin oldukça ilerlediği bir seneydi. Kimileri teknolojiyi eğlence ve oyun için kullansa da bazıları güzel faydalanıyordu teknolojiden. Bunlardan biri de Asel'di. 

4 Kasım 2021 Perşembe

İNSAN VE DEĞER

          İnsanlar hep bir arada yaşamak zorunda olan canlılardır. Tek başına yaşayan bir insan gördünüz mü hiç? Tabii ki hayır, diyorsunuz. Bu nedenle insanları bir arada tutan kuralları göz ardı etmemek gerekir. Onların birbirlerine karşı tutumlarını, davranışlarını şekillendiren kurallardır bunlar.
          İnsan olmak, insani değerlere sahip olmayı da gerektirir. Eğer karşınızdaki insan ya da siz bu değerlerden yoksunsanız o insanla ya da insanlarla bir arada yaşamanız imkânsızdır. Peki, nedir insanları birbirine yaklaştıran bu değerler? Bence en başta sevgi ve saygı gelmektedir.

Bir insan çevresindekilere saygı göstermezse o insanlarla bir arada yaşaması imkânsız hale gelir. Onların duygularına, düşüncelerine, hayat şekillerine kısacası her şeyine saygı göstermek gerekir. Saygının olmadığı bir toplumda kargaşa vardır, kin ve nefret vardır. Bu duyguların hâkim olduğu toplumda da birbirinden kaçan ve karşısındakine sürekli şüpheyle bakan bireyler ortaya çıkar. Bu insanların ülkü birliği oluşturmuş, sağlıklı bir toplum olmasını asla bekleyemezsiniz.

Saygı, yanında diğer değerleri de getirir.  Çevresine karşı saygılı olan insan her zaman sevilir, toplum tarafından yüceltilir. Bu insanlar, bir dediği iki edilmeyen insanlar hâline gelirler. Bir de bu değerden mahrum olanları bir düşünelim: Onları kim sever, onlara kim değer verir ya da zor zamanlarında onların yardımına kim koşar? Tabii ki kimse...

Bir söz var, bilirsiniz: Saygı talep edilmez, hak edilir. Saygı görmek istiyorsanız, sevilmek istiyorsanız, size birilerinin yardım etmesini istiyorsanız öncelikle sizin bunları çevrenizdekilerden esirgememeniz gerekir. Aksi hâlde kimseden bunları talep edemezsiniz.

İnsan hâlinden anlamayan bir doktor, dünya yansa bir kalbur samanı olmayan bir polis, öğrencilerine hep en iyi örnek olmak için çabalamayan bir öğretmen yahut yaptığı işi en iyi şekilde yapmaya çalışmayan bir işçi saygı görebilir mi, insanlar tarafından sevilebilir mi?  Bu tip kişilere kim, niçin saygı göstersin ki? Onların niye sevsin ki? Bu kafadakiler, istedikleri kadar beklenti içinde olsunlar. İnsanların gönlündeki buz dağının bir parçası olmaktan kurtulamazlar.

Demek ki saygı, sevgi, yardımseverlik vb. değerlerin meyvelerinin toplanması için öncelikle saygı ve sevgi tohumlarının gönül toprağına ekilmesi ve bu tohumların bol bol sulanması gerekmektedir.  Bu nedenle insanlardan beklediklerimizi, onlardan görmek istediklerimizi öncelikle bizim onlara vermemiz gerekir. Aksi hâlde boş bir beklenti içerisinde oluruz ve dolayısıyla bu beklentilerimiz hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.

 

Aydın KESKİN
Türkçe Öğretmeni